Sele kapılmak, yele kapılmak, cereyana çarpılmak…olduğu gibi günün politik çalkantıları, ekonomik dalgalanmalarıyla ömrünü boşa geçirmek, çene yormak ve ömrü heder etmek de var.
Mehmet Akif merhum da:
“Eğer çiğnenmemek isterseler seylâb-ı eyyâma;
Rücû’ etsinler artık Müslümanlar Sadr-ı İslâm’a.” Deyivermiş.
Bu günkü makalemde de yapacaklarımızı yazayım dedim:
Dünyadan nasibimizi almak için çalışalım.
Sevdiğimiz her meşru şeyi Rabbimizin yarattığını hatırımızdan çıkarmayalım ve Ona hamdimizi ve şükrümüzü sunalım.
Haram para, makam, rütbe ve şehvetin peşinde koşmayalım. Adam gibi adam olalım da onlar, gölge gibi bizim peşimizde koşsunlar.
Leylalarımızı ve Mecnunlarımızı yaratan Mevla’mızdır.
Gönül gözümüz hep Rabbin rızasına kilitlensin, ayaklarımız cennete ve Rabbin Rahmetine doğru koşsun.
Hazreti İbrahim aleyhisselam gibi yolumuzun üstüne ateş çukurları kazsalar, Allah korkusu ve sevgisi onların ateşini söndüreceğinden yolumuza devam edelim.
Yolumuz hazreti Yusuf gibi hapishaneden geçecekse hapishaneyi saraya ve cennete giden bir konaklama yeri olarak görelim.
Baktığımız, tuttuğumuz, tattığımız, kokladığımız her yer ve her şeyi Allah’ın yarattığını bilerek gönlümüz hep onunla olsun.
“Kitap” denildiğinde derhal hatırımıza Kur’an-ı Kerim gelsin. Diğer kitaplar, fizik kitabı, ahlak kitabı, matematik kitabı gibi ikinci bir kelimeyle anılsın.
Konuşurken Yunanın felsefesinden değil, Yunanlıları da yaratan Rabbimizin indirdiği Kur’an-i Kerimin hikmetinden bahsedelim.
Sadakat anlatırken Hz. Ebubekir, Adaletten bahsedilirken Hz. Ömer, cömertlikte Hz. Osman, ilim ve kahramanlıkta Hz. Ali, pehlivanlıkta Hz. Hazma anlatılmalı.
Meşru zenginliği anlatırken Süleyman aleyhisselamın kudretinden bahsedin, hortumcu Karun’un hazinelerinden değil.
Eyfel kulesini gördüğünüzde “Bunun üzerinde ne güzel ezan okunur” diye düşünün.
Her hangi bir kâfir görseniz “Bundan ne Müslüman olur ya” deyin ve Müslüman olması için gereken meşru her şeyi yapın.
Niyagara şelalesini gördüğünüzde “Ne güzel abdest alınıp namaz kılınacak yer yaaa” deyin.
Dağ dediğimizde Nur dağını, Tur dağını, Arafat dağını, hatırlayalım ve konuşmalarımızı, yazılarımızı yazarken onları örnek verelim.
Bereketli bir elden bahsederken “Hızırın eli” gibi diyelim.
Gecenin güzelliğini ve bereketini anlatırken “Kadir gecesi” gibi diyelim. Atalarımız bu feraseti göstermişler ve bir insanın şansını anlatırlarken “Anası Kadir gecesinde doğurmuş” demişler.
Hayvanın sadakati anlatılırken Ashab-ı Kehf’in köpeği, Ebu Hüreyre’nin kedisi, Salih peygamberin devesi örnek olarak verilmeli.
Kılıcın keskinliği anlatılırken Hz. Ali’nin Zülfikar’ına benzetilmeli.
Sabır kelimesi, Eyyüb peygamber ile birlikte anılmalı.
Müslüman-kafir herkese açık sofrası olan cömert Müslümanlar tanıtılırken İbrahim aleyhisselamın “Halil İbrahim sofrası” dile getirilmeli.
Kurtuluş gemisine davet ederken geminizi Hz. Nuh’un gemisine benzeterek davetinizi yapın.
Sevgili peygamberimizin إِنَّ اللَّهَ هُوَ الْمُسَعِّرُ “ “Piyasayı belirleyen Allah’tır” (Tirmizi, büyu, bab 73, hadis 1314, Ebudavud, büyu, hadis 3451, İbn-i Mace, ticaret, hadis 2200) sözünü nakledelim, “Piyasayı belirleyen gizli bir eldir” diyen batılı adamın adını bile ağzımıza almayalım. Çünkü o, intihal yapmış, söylediği sözün kaynağını gizlemiş ve hadiste tahrif yapmış.
Güzellik dile getirilirken Yusuf aleyhisselam, yazı, kalem ve giyim sanayii anıldığında İdris aleyhisselam, bütün alemlere rahmet denildiğinde Muhammed aleyhisselam hatırlanmalı.
Altından Haç olmaktansa, gümüşten Hilâl olmayı tercih edelim.
Kâfirlerin doğrularını, domuz derisine basılmış koyun peyniri gibi kabul edelim.
Altın kadehten vaftiz suyu içmektense, kırık çanaktan Zemzem suyu içmeyi tercih edelim.
Trump gibi adamlara akıl danışmanın, şeytana cennetin yolunu sormak gibi bir şey olduğunu bilelim ve danışmanımızın Müslüman olmasına, İslam’ı bilmesine, liyakatli, cesaretli, adaletli ve vicdanlı olmasına dikkat edelim.
Bilmediğimiz sularda akıntıya kürek çekersek uçurumdan uçururlar bizi.