KUR'AN MEÂLİ ÇALIŞMASI Muzaffer CAN Yıllar önce Mehmet Akif beyin Kur'an meali çalışmaları hakkında şöyle bir olay işitmiştim. Akif bey Rahman suresinin mealini yapıyordu. O zaman çıkarttıkları Sebil ür- Reşad mecmuasında arkadaşlarıyla beraber sık sık bir araya gelerek memleket meselelerini konuşurlar, sonra da Akifin yaptığı Meal üzerine dururlardı. Bir gün Akif elinde bir tomar kağıtla geldi ve kağıtları -okuduğumdan hatırımda kaldığına göre- İsmail Hakkı beye uzattı. Kağıtta uzun süre başını kaldırmayan İsmail Hakkı başını Akife çevirip İşte beklediğimiz buydu, seni tebrik ederim azizim, deyince diğerleri de alıp okumağa başladılar. her okuyan hayranlığını gizlemiyordu. Sıra Akifin can arkadaşı Buhari muhtasarıTECRİD İ- SARİH şarihi Ahmet Naime gelmişti. Akif de onun görüşünü bekliyordu, çünkü o, Buhariyi en iyi bilen alim biri idi. Ahmet Naim uzun uzun düşünüp sonra da, güzel çok güzel ama, ben "keşke bunu yazmasaydın" diyorum, öyle sanıyorum ki bu güzellikte bir Meali gören bazı zayıf imanlılar korkarım ki "Allah Akife de Kur'anı türkçe vahyetti diyecekler" dedi. Akif de kağıtları alıp okunması imkansız hale gelinceye kadar parça parça etti. Ahmet Naim meale bakınca her ayetinin "ân" ile bittiğini, kelimelerin dizilişinde mana ve ses uyumuna dikkat edildiğini farkederek, o günün ahvalinin şartlarını iyi bildiği için böyle demişti. Belki de haklı idi, belki isabetsiz acele karar vermişti. Akif de Mısırda Arapçanın bütün inceliklerini öğrenmesine rağmen Türkçenin Arapçayı karşılamadığından yakınıyordu. Her ne olduysa oldu, fakat Akifin meali bir türlü basılamadan göçtü gitti. Akif Safahatı için ümidi kırılarak şöyle diyordu: Arkamda kalırsın beni rahmetle anarsın, Derdim sana baktıkça a biçare kitabım. Kim derdi sen çökte senin ardına kalsın, Uğrunda harap ettiğim ömrü harabım. Aslında Akifin ömrü safahat ile ölmeyip onunla uzun yıllar yaşadığı gibi bundan sonra da yaşayacaktır. Ama kendinden önce çöken onun ömründen en az yirmi yılını verdiği Kur'an Mealidir. Eğer o vakitler basımı yapılmış olsaydı bu gün meal çalışmaları bu halde emekliyor olmayacak, gerçek bir edibin kaleminden çıkan bu eser sonrakilere iyi bir kılavuz olacaktı. Ama olmadı nedense. Arap dili, fıkıh, usulü fıkh, hadis ve usulü, karşılaştırmalı islam tarihi gibi kitaplarla beraber İbni Kesir, Beyzavi, Cassas, Kurtubi, Taberi, Za Mahşeri, İbni Atıyye, Hazin ve Razinin tefsirlerini bazılarını üstaddan bazılarını arkadaşlarla okumuştum. daha sonra bunlara Alusi, Tantavi, Seyyit Kutub, ve İmam Matüridi'nin tefsirleri de ilave edildi, elhamdü lillah. Önce hadis ilminden başlayıp Zadül Meadın tahkik ve talikini yaparken on iki bin hadisi şerifi gözden geçirmenin yanı başında fıkıh ile de aynı çalışmamı sürdürüp dört mezhebin kaynaklarını okudum. Bilhassa Hanefi kaynaklarını tamamen taradım. Zehebi'nin 76 ciltlik islam tarihinin ilk 8 cildini tercüme ederkende tarihimizin ana kaynaklarını okuyup karşılaştırdım. "Şu kirpiklere bir sor uyku görmüş mü?" Gerçek su idi; ben hadis, fıkıh, tarih ve edebiyatta iyice yoğrulayım sorada Kur'anı Kerimi ele alıp üzerinde çok çalışarak bize bu sahada laf kalıp kalmadığına bakalım, eğer bize söylenmedik bir şey kalmışsa o zaman keleme sarılalım demiştim. Zira Kuran gibi ilahi bir mesajla olmak, olaylara Allahın istediği zaviyeden bakabilmek kolay değildi. Hem Kur'anın meali, çalışmalarınıza yol göstermiyorsa sen nerden başlayacağı belli olmayan şüpheli bir tavır sergilersin. Bir de Akifin "olmaz olmaz bu dil ile" diye yakınmaları gözümüzü fazlasıyla korkutmuştu. Üstelik 1995 yılından beri bazı surelerin anlamlarını yazıyorum okuyunca "olmadı olmayacak galiba" deyip yazdığımı imha ediyorum. Bu şekilde iken, hatırıma 63 yılı dolu dolu yaşayan insan geldi, ve o insan bendim. Hemen tekrar yazmağa başladım ve ya başlar gibi oldum. Önümde notlarını tuttuğum altı eser vardı ve ben ihtiyarlığa merdiven dayamışım. "Edebiyat Eleştirisi" adlı eseri bitireyim ondan sonra hep Kur'an ve sünnetle meşgul olayım diyerek başladım. Sadece 25 sayfa kalmıştı eleştiriden ki, gözümü açtığım zaman hastanedeyim ne sağ elim kalem tutuyor, ne dilim anlaşılıyor. Doslar başınızı ağrıtmış olabilirim, demek istediğim kimin nesi varsa yarını beklemeden derhal ona başlasın. .....ama yazı yazacak olan hiç durmasın, çünkü yarın daha gelmedi geldiğinde sen olacak mısın, olsan yazmağa derman bulacak mısın. Ben bir yanlış yaptım o da, yanlış yazarım korkusuyla binlerce kitabı okudum, keşke yazaydım, yanlışı bir molla Kasım gelip düzeltir, ya yazılmayanı kim düzeltebilir?