Emine BOSTANCI
Hayat hepimiz için iki gözyaşının arası. Aslında kimimizin uzun kimimizin kısa ömründe önemli olan ne kadar değil nasıl yol aldığımız. Yaşadığı her günün kıymetini bilen ve bu dünyanın da ölümden sonrasının da anlamını arayanlar bu yolda vaktini boşa harcamayanlar galiba. Hayatı bu şekilde yorumlayıp, sindirip, hazmedip bir de sonraki kuşaklara aktarabilenler ise ölümsüzler… Tıpkı Yunus gibi…
Yunus ki hayat yolunda hep Hakkı aramış, ararken her adımda değişmiş, dönüşmüş, yeniden doğmuş. Bu süreçte geçtiği her evreyi de dilin en güzel hâliyle, yani şiirle, bize ve daha binlerce, milyonlarca yıl sonraya aktarmış. İşte bu şiirlerle bizim kulaklarımıza birer küpe bırakmış.
Arayış sürecinde kendini, varlığı, yokluğu, ikiliği yağmaya veren yani gözden çıkaran Yunus, kendi olmaktan çıkıp herkes olmaya çalışmış. Her adımında insanın ve yaşamın özüne biraz daha yaklaştıkça görünenin anlamsızlığını ortaya koymuş. Gözünün gördüğü, kulağının duyduğu, elinin hissettiğini anlamış da kalbinin diline kulak vermeyi öğrenmiş. “Her şey”i “hiçbir şey” yapan bu yolculukta dünya hayatı için değerli sayılan ne varsa vazgeçmiş. O kadar derin bir vazgeçiş ki yaşadığı kendi canını bile yok saymış. Bedeninden, canından geçerek ruhuna dokunmaya ve içine dönmeye çalışmış.
Yunus yürüdüğü bu yolda hedefe ulaşmak için insanın kendine dönmesi gerektiğini çok iyi anlamış. Yolun başında yardım istese de ondan çok o yola emek harcayanlardan. Nitekim aldığı yardımlarla yolunu bulmuş olsa da aslında bu yolda yürümek için ona kimsenin yardım edemeyeceğini anlamış. Kendi gibi bu yola baş koyanları örnek alarak ilerlemiş ama özünde hepsi gibi kendi yolunu çizmiş.
Çizdiği yolda yürürken de her bir fazlalığından tek tek kurtularak yeni bir merhaleye geçmiş. En sonunda madde âleminde öyle bir noktaya gelmiş ki bir kat elbisenin bile fazlalığını anlamış. Bu dünyaya geldiğimiz gibi buradan üryan gideceğiz diye maddeden de vazgeçmiş.
Yürüdüğü yolda ilerlerken durup bir bakmış kendisine ve karşısındakilere. Gönlünde Allah aşkı olana sen, ben fark etmez bir olalım, tek olalım, demiş. Kendimiz için hepimiz için yürüyelim. Sonra bir noktada tek bir vücuda bürünelim istemiş. Anlamış çünkü bu aşk ayırmaz birleştirirmiş.
O, varlığa ulaşmak bu dünyanın işi diye yokluğu aramış yol boyu. Olmayanı aramak ve bulmak ne kadar zor olursa o kadar bağlanmış bu yola. Sonra da kendi içinde dönüp durduğu ve bu şekilde sonsuzluğa eriştiği bu yolu, aynı yola baş koyanlar anlar diye sarılmış kalemine. Yazmış, söylemiş…
Bizler bugün yalnızca bu dünyayı düşünerek yaşarken, bir yaratıcının varlığını unutup benliğimize sarılırken, her şeye ulaşmak için varlığa tutunurken bir nefes soluklanıp Yunus’a kulak versek… onu dinlesek de kulağımıza küpe etsek. Bir gün onun yoluna girebilir miyiz? Biz de biraz olsun kendimiz olmak dışında biz olmayı deneyebilir miyiz? Maddeden vazgeçip manaya yönelebilir miyiz? Bir olmayı bırakıp biz olabilir miyiz? İçimize dönüp özümüzü bulabilir miyiz? Kim bilir… Ancak önemli olan başta niyet etmek ise hadi Bismillah, niyet edelim Yunus’u anlamaya ve yolunu yol edinip yürümeye…
Babasıyla aynı gazetede yazan kızımı kutluyurum ve yazılarının devamını diliyorum.