NANKÖRLÜK EĞİTİMİ
Mahmut TOPTAŞ
Bir gün yüz elli kadar Üniversite öğrencisine sordum, “En çok sevdiğiniz nimetlerden üç tanesini hatırlayınız” dedim bir dakika sonra “Havayı hatırlayanlar el kaldırsın dedim” iki üç kişi kaldırdı.
Havaya para ödemediğimizden hatırlamıyoruz.
Halbuki oruç tutarken gün boyu yemeden içmeden durabiliriz ama havasız duramayız.
Bir adam bana “Allah bana hiçbir şey vermemiş” dediğinde git, organ mafyasına sana bir hesap çıkarsın. Merkez bankasının parası yetmez seni almaya” dediğimde “Anladım” dedi ve gitti.
Dağları, yaylaları, denizleri, ovaları, ağaçları, çiçekleri, böcekleri, çocukları, altını, elması, pırlantayı, yakutu, inciyi, petrolü….yaratan Allah’tır.
Bütün bunlardan yararlanan insanların hepsini Rabbimiz, gözlerin görmediği, gönüllerin hayal edemediği yurda şöyle davet eder:
وَاللَّهُ يَدْعُو إِلَى دَارِ السَّلَامِ وَيَهْدِي مَنْ يَشَاءُ إِلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ (25)
25- Allah, "Daru-s-selâm'a" (cennete) çağırır ve dilediğini doğru bir yola ulaştırır.
لِلَّذِينَ أَحْسَنُوا الْحُسْنَى وَزِيَادَةٌ وَلَا يَرْهَقُ وُجُوهَهُمْ قَتَرٌ وَلَا ذِلَّةٌ أُولَئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ (26)
26- İhsanda bulunanlara daha gü-zeli (cennet) ve daha fazlası (Allah¬'ın cemaali) vardır. Onların yüzle¬rini karanlık da kaplamaz, alçaklık da. Onlar cennet yaranıdırlar ve orada ebedi kalıcıdırlar.” Yunus süresi ayet 10/41-42
Hazreti Musa aleyhisselama iman eden bir Mü’min de Firavun ve çevresini bu yola şöyle çağırır:
وَيَا قَوْمِ مَا لِي أَدْعُوكُمْ إِلَى النَّجَاةِ وَتَدْعُونَنِي إِلَى النَّارِ (41)
41- Ey kavmim, bana ne oluyor ki ben sizi kurtu¬luşa çağırıyo¬rum, siz beni ateşe çağırıyorsunuz.
تَدْعُونَنِي لِأَكْفُرَ بِاللَّهِ وَأُشْرِكَ بِهِ مَا لَيْسَ لِي بِهِ عِلْمٌ وَأَنَا أَدْعُوكُمْ إِلَى الْعَزِيزِ الْغَفَّارِ (42)
42- Siz beni, Allah'ı inkâr etmeye ve hakkında bilgim olmayan şeyi Al-lah'a or¬tak koşmaya çağırı¬yorsunuz. Ben ise sizi, güçlü ve afveden (Al¬lah'a) çağırıyo¬rum.
لَا جَرَمَ أَنَّمَا تَدْعُونَنِي إِلَيْهِ لَيْسَ لَهُ دَعْوَةٌ فِي الدُّنْيَا وَلَا فِي الْآَخِرَةِ وَأَنَّ مَرَدَّنَا إِلَى اللَّهِ وَأَنَّ الْمُسْرِفِينَ هُمْ أَصْحَابُ النَّارِ (43)
43- Şüphesiz, beni kendisine çağırdığınız (put)'un dünyada da âhirette de bir da'¬veti yoktur. Şüphesiz dönüşümüz Allah'adır. Müs¬rifler ateş ya-ra¬nının ta kendileridir.” (Mü’min süresi ayet 40/41-42)
Sahip olduğumuz her şeyi yaratan Rabbimiz, bizde olanlardan ihtiyaç sahiplerine de vermemizi ister ve “Eğer verirseniz yerine onu ben tekrar fazlasıyla vereceğim der:
قُلْ إِنَّ رَبِّي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَيَقْدِرُ لَهُ وَمَا أَنْفَقْتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَهُوَ يُخْلِفُهُ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِقِينَ
“De ki: "Muhakkak benim Rabbim, kullarından dilediğine rızkı bol ve¬rir, (dilediğine) kısar. Siz ha¬yırdan neyi verirseniz O, Onun yerine başka¬sını ve¬rir. O, rızk verenlerin en hayırlısıdır.” (Sebe süresi ayet 34/39)
Ama cimri adam, eline geçeni vermemekle önce kendine zarar verir, sonra çocuklarına, sonra çevresine zarar verir.
Bu olayı sevgili peygamberimiz, bir temsille anlatır:
عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ : أَنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَتَاهُ فِيمَا يَرَى النَّائِمُ مَلَكَانِ ، فَقَعَدَ أَحَدُهُمَا عِنْدَ رِجْلَيْهِ ، وَالآخَرُ عِنْدَ رَأْسِهِ ، فَقَالَ الَّذِي عِنْدَ رِجْلَيْهِ لِلَّذِي عِنْدَ رَأْسِهِ : اضْرِبْ مَثَلَ هَذَا ، وَمَثَلَ أُمَّتِهِ ، فَقَالَ : إِنَّ مَثَلَهُ وَمَثَلَ أُمَّتِهِ كَمَثَلِ قَوْمٍ سَفْرٍ ، انْتَهَوْا إِلَى رَأْسِ مَفَازَةٍ ، فَلَمْ يَكُنْ مَعَهُمْ مِنَ الزَّادِ مَا يَقْطَعُونَ بِهِ الْمَفَازَةَ ، وَلا مَا يَرْجِعُونَ بِهِ ، فَبَيْنَمَا هُمْ كَذَلِكَ ، إِذْ أَتَاهُمْ رَجُلٌ فِي حُلَّةٍ حِبَرَةٍ ، فَقَالَ : أَرَأَيْتُمْ إِنْ وَرَدْتُ بِكُمْ رِيَاضًا مُعْشِبَةً ، وَحِيَاضًا رُوَاءً ، أَتَتَّبِعُونِي ؟ فَقَالُوا : نَعَمْ ، قَالَ : فَانْطَلَقَ بِهِمْ ، فَأَوْرَدَهُمْ رِيَاضًا مُعْشِبَةً ، وَحِيَاضًا رُوَاءً ، فَأَكَلُوا وَشَرِبُوا وَسَمِنُوا ، فَقَالَ لَهُمْ : أَلَمْ أَلْقَكُمْ عَلَى تِلْكَ الْحَالِ ، فَجَعَلْتُمْ لِي إِنْ وَرَدْتُ بِكُمْ رِيَاضًا مُعْشِبَةً ، وَحِيَاضًا رُوَاءً ، أَنْ تَتَّبِعُونِي ؟ فَقَالُوا : بَلَى ، قَالَ : فَإِنَّ بَيْنَ أَيْدِيكُمْ رِيَاضًا أَعْشَبَ مِنْ هَذِهِ ، وَحِيَاضًا هِيَ أَرْوَى مِنْ هَذِهِ ، فَاتَّبِعُونِي ، قَالَ : فَقَالَتْ طَائِفَةٌ : صَدَقَ وَاللَّهِ لَنَتَّبِعَنَّهُ ، وَقَالَتْ طَائِفَةٌ : قَدْ رَضِينَا بِهَذَا نُقِيمُ عَلَيْهِ.
İki melek geliyorlar ve sevgili peygamberimzle ümmetinin durumunu bir örnekle anlatıyorlar:
Ümmetin hali, çölün ortasında susuz ve yiyeceksiz kalmış, ne öne gidebilen, ne de geri dönebilen yolcuların durumuna benzer.
Yanlarına güzel ve temiz elbiseli, bir adam geliyor ve “Sizi yemyeşil çayırların olduğu, sizleri suya kandıracak havuzların bulunduğu bir yere götürsem gelir misiniz” diyor.
Çölde kaybolanlar “Evet geliriz” diyorlar.
Birlikte yürüyorlar ve ve oraya varıp sularından içiyorlar, yiyorlar, besleniyorlar.
O adam “İleride buradan daha yeşillikli ve sulak yer var, benimle gelir misiniz” diyor.
Bir kısmı “Evet geliriz” diyorlar, bir kısmı ise “Biz buradan memnunuz ve burada kalacağız” diyorlar.”
Ahmet, Müsned, İbni Abbas rivayeti Hadis No: 2402, Hakim, Müstedrek, Semura bin Cündüb rivayetiyle, K. Tabiri rüya, Hadis No 8200)