LÜZUMSUZ
Mahmut TOPTAŞ
Herkes kendi işini en iyi yapmanın yollarını arasa, o konuda uzmanlarla oturup kalksa, konuşma konusu da o işi olsa, hem kendileri kalkınırlar hem ülke kalkınır.
Bakkalı, kasabı, terzisi, ayakkabıcısı, doktorluktan, siyasetten, dini konularda fetva vermekten, futbola çeki düzen vermeye kadar her konuda konuşurlarken çek ve senetlerinde ödemede zorluk çekerken hiçbir çare üretmiyorlar ama ülkeyi bir günlüğüne teslim etseler ekonomiyi nasıl düzelteceğini anlatıyor.
Kafası kel adamın, sıradakilere başta saç çıkarma karışımı kocakarı ilacı verirken kendim dinledim, baş başa veren ve karışımın nasıl kullanılacağını gözlerimle gördüğümde ikisinin başının fotoğrafını çekmek içimden geldi ama “ayıp olur” diye çekemedim.
Biz, ayıp olur diye çekemeyiz ama onlar millete çektirirken hiç de ayıp olmuyor.
Avukatlar, doktorlar, mühendisler…savaşı sona erdirecek fikirler üretiyorlar, bir kısım generaller siyaseti silahla nasıl dizayn ederiz derdine düşüyorlar, mühendisler, diyanetin fetvasının on yönden yanlışını konuşuyorlar, bazı vaizler de o maçta hakem hatası olup olmadığını kırıcı bir üslupla kavga ediyorlar.
Savaşın içinde ateş hattında gazetecilik yapması gereken muhabir, televizyon ekranında askerlere ve siyasilere olmayan aklını veriyor.
Ama hepsi bu konularda Allah ve rasülü ne diyor diye bir araştırmaya girmediği gibi sahalarıyla ilgili bilimsel bir dergiyi düzenli takip ederek millete faydalı olmak yerine en yakın dostlarıyla ağız dalaşına girip gönül kırabiliyorlar, ürettikleri fikirler oturdukları yerde kalıyor ama kırdıkları gönüller onlarla beraber dolaşıyor.
Halbuki herkes kendi işiyle ilgili konuşsaydı, o konuda hem bilgilendirse hem bilgi edinseydi daha iyi olurdu.
İslami hizmetlerini gıpta ile takip ettiğim değerli bir arkadaşım, “Çarşıya çıkamıyorum, milletin üzerine düşmeyen konularda yaptıkları tartışmalara giremiyorum. Ben konuşmaya başladığımda aydan gelmiş adam muamelesi görüyorum” dediğinde ben de ona “Üzülme, işine bak, o lüzumsuzlar, gereksizlik konusunda doktora yapmış, Doçentlik tezini tamamlamış Profesör olmuş, laf ebesi ama iş tembeli adamlardır. Aslında snein yaptıkların karşısında o çenebazlar kendilerinden utanmaları gerekir” dedikten sonra Akşehirli Ahmet Efendinin (1887-1955) bir olayını anlattım:
Akşehirli Ahmet Efendi 1950 li yıllarda birisiyle Ankara’ya gitmiş.
Tuvalete gitmek istediğinde tuvaletin önünde şalvarını çıkarmış yanındaki yoldaşına vermiş, topuğuna kadar uzanan iç donuyla tuvalete girmiş.
Yol arkadaşı onun bu hareketinin ne kadar ayıp olacağını düşünmüş ve tuvaletin karşısındaki kaldırıma geçmiş orada beklemiş.
Hoca tuvaletten çıkınca yol arkadaşını görememiş, yolun karşısından kendisine el işareti yaptığını görünce karşıya geçerken Ankaralılar hocanın donuna takılıp kalmışlar. Hocada hiçbir mahcubiyet yok ama yol arkadaşı utanmış yerlere geçmiş ve hocaya “Gördün mü herkes sana bakıyor, ayıp ettik, bu donla bu caddelerle dolaşılır mı?” demiş.
Hoca, “Ayoğlum asıl bu caddelerde donsuz dolaşmak ayıp ve hem de günah. Sen şu külotu görünenlerden utanmalıydın” deyivermiş.