Çıkın dışarı, seyredin tabiatı.
Fark etmez ister dağı seyredin, ister ovayı.
Her mevsimin söyleyeceği ayrıdır.
Ovada gözünüzün ufku uzun olur.
Bu ufuk, dağlarda dağla kesilir ufuk yolculuğunuz ama dağ üstünde oturan dağın da size söyleyeceği vardır.
Küçük dağların büyük sözleri ile, büyük dağların haşmetli, ibretli nasihatleri vardır ve size “Hiçbir dağ aşılmaz değildir” der.
Ovalarda uzunluk ve derinliği birlikte görürsünüz.
Sağ ufku görmek için veya sol ufku görmek için başını çevirmeniz gerekecek.
Uzaydan seyredebilme imkanınız olduğunda dünyanın altı yönden ufkunu seyreder oradan yıldızlara geçersiniz.
Konya-Karaman arasında dümdüz yolda gece yol alırken gökyüzünde ayın, yeryüzünde hiçbir köyün ışıklarının görülmediği bir yerde arabayı durdurup yıldızları seyrettik.
Sanki elimizle tutulabilecek kadar yakın hissettik.
Dağdan ovayı seyrettiğinizde renklerin yerde gökkuşağı olduğunu ama bütün bir ovaya yayıldığını görürsünüz.
Her tarla veya bahçe sahibi kendi kararıyla ayrı şeyler ektiğinden, yeşil, sarı, kırmızı, boz…renklerle dünyanın en büyük resmini seyredersiniz.
Renklerin bittiği yerler sınırlardır.
Her insanın bir sınırı olduğu gibi, her tarlanın, her ülkenin de sınırı vardır.
Renklerle nasihat edilir ve “Sınırı aşma” denir.
Kimsenin kimliğinin sınırını aşma, namusuna tecavüz etme, malına zarar verme.
Derede şırıl şırıl akan bir ırmak, dalda cıvıl cıvıl öten bir serçe.
Kayadan onları seyreden bir kartal.
Herkes yerinde ve dalında huzurlu.
Serçenin dalına kartal konamaz, çünkü taşımaz.
Kaya da dereye yuvarlanırsa suyun sesini kesmekten ve akışına engel olmaktan başka bir şeye yaramaz.
“Taş yerinde ağırdır”
Dağda veya ovada bir harabeye uğramak da mümkin.
Bizim de harap olacağımızı söyler bize.
Kolumuza, ayağımıza, göz kemiğimize hakaret edilmemesini istiyorsak o alın teri göz nuru, bazu gücü, akıl ve gönül resimlerinin görüldüğü kalıntılara dokunmayın ki o bin dilli, herkese konuşabilen taşlar, arkanızdan gelenlere de nasihat etsinler.
Dünyanın en yumuşak maddesi olan o suyun, kaskatı mermerleri yalayarak, yalarken keyif vererek yonttuğunu ve kendine geçitler yaptığını görürsünüz.
“Önümü kesiyorlar” diye sızlanma. Devam.
Suladığı ağacın kökünden girip beş metre yukarıdaki dalda çiçek olarak koku saçtığını da görürsünüz.
Yükselmenin yolu, yavaş, yavaş, yavaş…
Ve size söyler: “Yumuşak ol ve hedefe var”
Bal gibi bin bir çiçeğin karışımından oluşan havayı koklarken siz, tabii olarak tabiatı kirletseniz bile o işlerle görevli kuşlar hemen pisliği oradan kaldırırlar.
Ve bize görsel olarak “Beyin kirletsen de, tabiatı kirletsen de hemen temizle” derler.
Yaratılan her şeyin kendini savunduğunu da görürsünüz.
Elinize bir buğday başağı alınız ve dikkatle izleyiniz.
Her danenin yanında iki tane kılçık, mızrak görevi yaparlar.
Her kılçığın üzerindeki mızrakları görmek için çok dikkat etmeniz gerekir ama elinizle dokunduğunuz için eliniz ona dokunduğu anda her kılçığın onlarca mızrağı olduğunu eliniz görür gibi bilir, bilmezse kılçık bildirir.
Kendi sınırımızı kendimiz, aile sınırımızı ailemiz, devlet sınırını devletimiz korur.
Korunma kurallarını kendimiz koyarsak yedi milyar korunma kuralı çıkar ve böylece korunacağım derken kendini anarşinin içinde buluverirsin ve anarşi bataklığında boğulursun.
Kur’an’ı dinlemeyenler tabiatı dinlesinler.