Çocuklar, ilk ve en önemli eğitimlerini aileden alırlar
Dedelerin, ninelerin, babaların ve annelerin, bilgileri ve tecrübeleri oranında onları taklit ederek büyürler.
Dili bile ailenin şivesine uyar.
Onun için aileler, Allah’ın gördüğü hiçbir yerde, O’nun verdiği el, dil, ayak ve organlarının hiçbiriyle haram, yanlış, hata yapmamaya dikkat etmeliler.
Tanıdığım ve sevdiğim biri anlatıyor: “65 yıl önce, ilkokula yeni başladığım yıllarda yolda 5 lira buldum ve üç arkadaşımla büyük bir poşet dolusu şeker aldım. Hepimiz yedik, bitiremedik. Paranın üstü avuçlarımı doldurdu. Sevinerek anneme geldim, anne, “Ben beş lira buldum, arkadaşlarımla şeker alıp yedik” dediğimde annemin iki ellerini dizine şiddetle vurduktan sonra ağlamaya başladığını, parayı kaybeden adamın onun için kaç gün çalıştığını, bu olayı babama söylemem gerektiğini, o dört lirayı da bulduğum yere atmamı söyledi.
Aradan 65 yıl geçmiş, ne zaman haksız yere elde edilen bir şey duysam, rahmetli anamın ellerini dizine vurduğunu hatırlarım. O günlerde biz, babamın günlük çalışması karşılığı aldığı parayla geçiniyorduk.”
Çok şükür ki, iki yüz yıldır, bizi İslam’dan uzaklaştırmak için ellerinden geleni geri bırakmamalarına, Batı kaynaklı kanunların hiçbirinin içine “helal ve haram” kelimesini de sokmamalarına rağmen hâlâ halkımızın çoğunluğu haram ve helale dikkat etmektedir.
Geçen gün bir aile ile tanıştım.
Baba, anne, çocuklar, gelinler ve damatlarla, neredeyse otuza yaklaşan bu aile, bildikleriyle amel etmeye, çevrelerindeki ihtiyaç sahiplerini koruyup kollamaya dikkat ederken sayıları yüz ile iki yüz arasında değişen işçilerine, Sevgili Peygamberimizin bir hadisine uygun olarak davranıyorlar:
Ma’rur bin Süved anlatıyor: “Rabeze’de, Ebu Zerr’e uğradık. Yanında işlerini gören vardı. Ebu Zerr’in üzerinde kaftan/aba vardı, çalışanının üzerinde de aynısı vardı.
“‘Ya Ebu Zerr, bu iki kaftanı birleştirsen sana bir takım elbise olurdu’ dedik, ‘O, benimle kardeşlerimden bir adamın arasında söz geçti. Ben onu, annesinin Arap olmayışıyla ayıplamıştım, o da beni Peygamber Aleyhisselam’a şikâyet etti. Peygamber Aleyhisselam’la karşılaştığımda bana ‘Ya Ebu Zerr, sen, kendisinde cahiliyye bulunan bir adamsın’ dedi.
Ben, ‘Ya Rasülellah, bir adama sövülürse onun anne ve babasına da sövülür’ dedim.
O, Ya Ebu Zerr, sen kendinde cahillik bulunan bir adamsın. Onlar sizin kardeşleriniz. Allah onları sizin ellerinizin altına vermiş. Onlara yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin, onların altından kalkamayacağı şeyleri onlara yüklemeyin, yüklerseniz siz de yardım ediniz’ buyurdu” (Müslim, Sahih, K. Eyman, Babü Itamül memluk 10)
Yani, yediklerinden yiyebilecek, giydiklerini giyebilecek ücret ödüyorlar.
İşçilerine sabah kahvaltısı veren bir patron bugüne kadar görmemiştim.
Bir sabah, “Haydi, işçilerle beraber kahvaltı yapalım” dedi ve gittik.
Yemekhaneye girdiğimizde tertemiz bir yemekhanede kahvaltısını yapıp çıkmakta olanları ve kahvaltı yapanları gördüm.
Herkes kendi yiyeceğini kendisi alıyor.
İşverenle beraber ikimiz sıraya girdik, tereyağı, peynir en kalitelisinden, yumurta ve bulama pekmez aldım ben. Birkaç tane de reçel türü vardı ama ben almadım.
Yemekhanede çayımızı içerken, işçilerden biri yanımıza geldi ve hacı amcasına “Allah’a ısmarladık” dedi.
Hacı amcası da ona, “Selametle, nereye gidersen git, ne zaman işsiz kalırsan gel, hemen işin hazır” dedi ve gönderdi.
“Yanı başındaki komşusu açken tok yatan, hakiki mü’min değildir.” (Hakim, Müstedrek, K. Büyu’, Hadis no: 2166, Ebu Ya’la, Müsned, Abdullah bin Abbas hadisi)
Ben de patrona, onun da sizin de ve herkesin bildiği ve birçok sahabenin rivayet bir hadisi hatırlattım, Sevgili Peygamberimizin:
“Ücretlinin ücretini alnının teri kurumadan veriniz” (İbni Mace, Sünen, K. Ruhün bab 4 ecru’l-ücera)
Hadisini hatırlattım ve bunun iki yola olabileceğini;
Birinci yol, bilgisayar programı öyle bir ayarlanır ki, her akşam saat 20.00’de, çalışan herkesin maaşına göre onların hesabına geçirivermek bugün mümkin.
İkinci yol, biraz dolaşık ama bilgisayar programı ayarlanırsa gayet kolay.
Ay sonu ücret ödemeye devam edilecekse, birinci günün ücreti patronun kasasında kaldığına göre, 29 gün içinde elde edilen kazancın o ücrete düşen kârı, işçiye verilecek şekilde, ikinci günün maaşı 28 gün kalacağından kâr ona göre, 28’inci günün maaşı iki gün kâr veya zararı iki güne göre hesaplanabilir.
Program yapıldıktan sonra gayet kolay bir şey olduğunu söyledim.
İnternet programcıları, size derim, bu konuda bir kafa yorun bakalım, belki programı satın alan olur.