GÜLLÜ VEYA BİBER GAZLI EĞİTİM
Mahmut TOPTAŞ
Seyyid Ömer Nesimi’nin (Ölümü 1417):
“Gülden terazi tutarlar
Gülü gül ile tartarlar
Gül alırlar gül satarlar
Çarşı pazarı güldür gül” dediği gibi, eğer çarşı-pazar, gülle donatılsa, güllü kelimeler kullanılsa, bütün güzellikleri yaratana sevgiler sunulsa, onun üstünde gücün olmadığı herkese öğretilse seyreyle sen saadeti.
Sevgili peygamberimiz ve arkadaşlarının yaşadığı asra “Asr-ı Saadet” diyoruz.
Sevgili peygamberimizin eğittiği yüz yirmi dört bin civarındaki yıldız Ashabından hiç birine bir tek tokat vurmamıştır, vurdurmamıştır.
Bir küllük veya çöp bidonlarının yanından geçerken kendi yüzünüze bakma imkanı olsa veya cep telefonuyla bir fotoğrafınızı çekseniz.
Daha sonra bir gül bahçesinden geçtikten sonra yine aynı cep telefonuyla fotoğrafınızı çekseniz.
Sonra bu iki fotoğrafı yanyana koyup baksanız, iki fotoğraf arasındaki farkı şeytanla melek arasındaki fark gibi göreceksiniz.
Gözünüzden gönül denizinize girenlere dikkat ediniz.
Rabbimiz, Nur süresinde kadınlara ve erkeklere gözlerine dikkat etmeleri ve harama bakmamaları konusunda uyarır.
Bir dağın doruklarında, şeker pınarının başında, rüzgarla “Huuuu” çeken bir çam ağacının serinlik kaynatan gölgesinde tabii musikiyi dinlerken denizin sonsuz gibi görünen manzarasını seyreden adamın gönül diyarında esen seher yelleriyle, umduğu dağlarda buzlar tutan, uzandığı dallar eline gelen, dost bildiği eller düşman çıkan, kulağından hep yalanlar, iftiralar dinleyen adamın ruh hali, yüz hatları aynı olur mu?
Birincisinin yüzünden, sarayda babasını, annesini ve kardeşlerini karşılayan ve onlarla sohbet eden Yusuf aleyhisselamın mutluluğu okunurken ikincinin yüzünden ise Polonya cadısının çirkin ve mutsuz görüntüsü karartır etrafı.
Yalanların havada uçuştuğu, iftiraların ortamı kararttığı, gıybetlerin etrafı kokuttuğu mekanlardan uzak durun.
Rabbimiz buyurur:
وَلَا تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤَادَ كُلُّ أُولَئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْئُولًا
“Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül bunların hepsi ondan, (yaptığından) sorumludur. “ (İsra süresi ayet 17/36)
Hakkında sağlam bilgi olmadığı zamanlarda kendi görüşünüzle başkasının içini okuyarak hayal hanenizde senaryolar üretmeyin.
Yalan, iftira ve gıybetler, eskiden dört duvar arasında yapılırken günümüzde basın-yayın ve politikacılar yoluyla yapılmakta ve milyonlarca insanımızın gönül denizi kirletilmekte.
Hükümetler ve belediyeler, denizleri ve gölleri kirletenlere karşı tedbir alırlarken maalesef gönül denizlerimizin kirletilmesi sonunda kaç insanın intihar ettiği, kaç insanın delirdiği, kaçının stres hastalığına tutulduğu, kaçının deprasyon yaşadığı gözden uzak tutulduğundan temizlenmesi akıllara bile gelmemektedir.
Polisin kullandığı biber gazının organik mi inorganik mi olduğu, kanuni mi kanunsuz mu olduğu tartışılır da bu yürüyüşlerde ve karşı duruşlarda iki tarafın da attığı sloganların, çocuklar, gençler ve yaşlılar üzerinde nasıl bir etki meydana getirdiği, yürüyüşten eve, işyerine dönenlerin nasıl bir davranış sergilediği hiç araştırılmaz.
Biber gazının hazineye getirdiği yük hesap edilir, biber gazından zarar gören gözler televizyondan gösterilir de bu yürüyüşlerden etkilenen gönüller hiç hesaba koyulmaz.
Halbuki günümüzde büyük makamlarda bulunanların yaptıkları yanlışların temelinde, onların daha küçük yaşlarda iken gördükleri ve duydukları ama hiç hatırlamadıkları, şuur altına yerleşen söz ve davranışlardır.
Bir zamanlar gözüne biber sıkılan, arkasına cop vurularak eğitilenler, hedefledikleri makama ulaştıklarında onlar da kendilerine biber gazı sıkanlara karşı aynı şeyi yapıyorlar.
Çünkü bu nesil, yönetime karakol eğitimini tamamladıktan sonra gelebiliyorlar.
İsterseniz Başbakanların hepsini gözden geçiriniz ve karakol eğitiminden geçmeyen kaç tane Başbakan bulabileceksiniz bir bakın.