Kur’an-ı Kerim’de iki yerde Enam 6/92, Şûra 42/7’nci ayetlerde Rabbimizin, “Şehirlerin Anası” diye isimlendirdiği Mekke halkı ve çevresinin -ki, bütün dünya ve onu kuşatan gökyüzünün- uyarılmasını emreder Rabbimiz.
Bütün dünyadaki iki milyara yakın Müslümanlar, günde beş vakitte o “Şehirlerin Anası/Başkenti olan Mekke’deki Mescid-i Haram’a gönül bağını ifade etmek ve gönlünün ardında durduğunu göstermek için camide, dairede, dağda, derede, ovada, çölde, havada… Namaz ibadetiyle ispat etmeye devam ediyor.
Her sene, Zilhicce ayının 9, 10, 11, 12’nci günlerinde 200 devletten gelen hacı adaylarıyla önce Arafat’ta Allah celle celalühe saygı duruşunu tamamladıktan sonra, topluca şeytanlara ve şeytanlaşmış insanlara sembolik olarak taş atarken, atılacak yerin bir olduğunu belirledikten sonra, Kâbe’yi tavaf ederler ve Hacer-i Esved’i selamlayarak, tutulacak yerin de bir olduğunu, dünya Müslümanlarına gösterirler.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 2014 tarihinde, 18 yaşın üstünde yüzde 50,9’u kadın olmak üzere 21 bin 632 kişiyle yaptıkları ankete göre halkımızın yüzde kırk iki buçuğu (42,5) beş vakit namazını kılarmış.
Benim kanaatime göre, halkı Müslüman olan diğer ülkelerde bu oran daha fazla.
Namaz kılmayanlarımız da, İslam’a ve Kur’an’a saldırı olduğunda görüyoruz ki, en tembelimiz bile İslam’ın özel kuvvetlerinin askeri veya polisiymiş gibi görevini yapmada kusur işlemiyor.
Afrika örneğinde gördük ki, yüz yıl, iki yüz yıl, beş yüz yıl devam eden işgal altında milyonlarca can veren Müslümanların servetini sömürerek semiren Batılılar, Müslümanların, madenlerine, topraklarına, askerleri ve silahlarıyla sahip olmuşlar ama gönüllerine girememişler, Müslümanlıklarından döndürememişler.
Rabbimiz buyurur:
“Eğer Allah’tan size bir fetih olursa sizi gözetip duran (münafıklar) "Biz sizinle beraber değil miydik" derler. Eğer kâfirlerin bir payı olursa, (münafıklar) "Size yardım edip mü'minlerden korumadık mı?" derler. Allah kıyamet gününde aranızda hükmedecektir. Allah, mü'minler aleyhine kâfirler için asla herhangi bir yol vermeyecektir.” (Nisa Sûresi, ayet 4/141)
Ayet-i kerimenin bu “Allah, mü'minler aleyhine kâfirler için asla herhangi bir yol vermeyecektir” bölümü, “İslam diyarı olan toprakların, kâfir işgaliyle İslam diyarı olmaktan çıkmaz” hükmünün dayanağı bu ayettir ve kastedilenin Müslüman’ın gönül ülkesine kâfir fikirlerinin işgalinin mümkin olmadığıdır.
Örnek mi, son yüz yıldır, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, bütün dünyayı komünist yapmak için çok çalıştı.
Afrika’da başarılı olduğunu zannetti ama komünizmin kendisi 1990 yılında yıkılınca, ülkeyi 20 küsur devlete ayırınca, hem yıkılıp hem sahibini yıkınca, herkes Afrika’da camide toplanıp hele hele Cuma ve bayram namazlarında en ileri komünistleriyle beraber camide saf tutup “Şehirlerin Anası”na dönüverdiler ve şimdilerde Avrupa ve Amerika’ya kafa tutuyorlar.
“Şimdi de Çin giriyor Afrika’ya” diyorlar.
Çin’in dini imanı para.
Para da yok Afrika’da.
Şimdilik sömüreceği her şehre, her köye giden yolları yapmakla meşgul.
Çin ve bütün kâfirlerin gözü yalnız parada ve madenlerde.
Müslümanın gözü, “maden” kelimesinin kökü olan “Adn” cennetine doğru koşarak yürüyen Müslümanlarda.
Şimdilik Çinlilerin açtığı yollarla, Müslümanların onlara ulaşması, tanışması, buluşması kolaylaşacak.
Çin’de yaşayan 130 milyonu Çin ırkından olan Müslümanlar ile Uygur Türklerinden olan 25 milyonluk Müslüman’la, batının en ucuna kadar varan yerlerde Allah’a kulluğa devam eden Müslümanlar, toprağında ekin bitmeyen Mekke’de inen Kur’an’ın dünyaya yayılması için Küfe’ye 4 bin sahabeyi iskan ederek ilim üssü kuran Hazreti Ömer’in üssünden bir tarafta Çin’e, öbür taraftan İspanya yoluyla Avrupa’ya yayılan İslam’ın ayak sesleridir.
Yapacağımız şey, İslam’a aykırı olan her şeyi, kişiyi, makamı, stratejiyi, taktiği, metodu… elimizin tersiyle itmek,
İslami hizmet yapma yolunda olan, şeriatçı, tarikatçı, ılımlı, radikal, derviş, velimiz, delimiz, amirimiz, memurumuz, generalimiz, erimiz, zenginimiz, fakirimiz, sanatçımız, boş gezenimiz…le hoş geçinmeye,
Yanlışlarımızı kulaklara söylemeye,
Doğruları “bana göre” kitabından değil, Kur’an ve Sünnet’e göre olanı öğretmeye ve yaşamaya gayret göstereceğiz.