DOBRALIK VE NEZAKET DERSİ HEPİMİZE GEREKİR
Mahmut TOPTAŞ
Mahalle arkadaşlığı, okul arkadaşlığı, asker arkadaşlığı, iş arkadaşlığı gibi arkadaşlıklar, hayatımızın en etkili, en kalıcı, en tedavi edici arkadaşlıklardır.
Planlanmadan edindiğimiz arkadaşlıklardır.
Planlı arkadaşlıklarda hesaplar devreye girebilir. Ama plansız arkadaşlıklarda ise hesap değil hasbilik vardır.
Ben, bu güne kadar hiç bir arkadaşımı kaybetmemeye çok dikkat ettim.
Konferans için gittiğim şehirlerde yaşayan arkadaşlarımla görüşmeden dönmem.
Hatta bu arkadaşlar arasında benim gibi inanmayan, düşünmeyen arkadaşlarım da vardır.
İllerimizden birine MÜSİAD’ın davetlisi olarak gittiğimde o ilimizin Savcısını da davet etmelerini söyledim.
O Savcı ki iliklerine kadar komünist idi. Ecevit’in Başbakanlık yaptığı 1974 lü yıllarda militanca işler yapıyordu.
Daveti yapmışlar, şehir dışında olduğunu söylemiş.
Sonra ortak bir arkadaşımıza olayı anlatmış ve “Daveti aldıktan sonra hüngür hüngür ağladım” demiş.
Kişi ne olursa olsun, Allah’ın kulu, Hazreti Adem’in torunu olduğu unutulmasın.
“Allah yok” fikrini yaygınlaştırmak için ilkokul çocuklarına şeker dağıtan öğretmenin 85 yaşında namaza nasıl başladığını bu sütunlarda anlatmış ve bu olayı “TANIDIĞIM ÜNSÜZLER” isimli kitabıma da almıştım.
1968 yılında Hakkari’de askerken her akşam bir bölükte dini konuşmalar yapan bir Jandarma eriyim.
68 kuşağının hızlılarından epeyce asker var aramızda.
Konuşmama mantıklı itirazlara usulüne uygun cevaplar veriyorum.
Ama işi kavgaya dökmek isteyenlere karşı Haymana’lı bir arkadaşıma işaret ediyorum, o da şöyle kafasını bir gösterdi mi kavgacıların sesi kısılırdı.
Çetin ceviz gibi biriydi.
Askerlikten sonra Ankara’daki evinde ziyaret ettim.
İki yıl sonra aynı eve gittiğimde taşındığını öğrendim.
Ev sahibi gittiği yerin adresini bilmediğini söyledi.
Karşı evin balkonundan bir Anadolu delikanlısı “Gel, ben biliyorum, seni götürürüm gel eve” dedi.
Ses tonu güven verdi ve gittim.
Hanımına bağırdı “Bir kahve yap bize”
İçerden hanımı cevap verdi, “Kahveyi ne zaman getirdin de istiyorsun”
Delikanlı, “Öyle ise çay getir”
Hanım çayı getirince ikisine birden,” Sizi tebrik ederim. O kadar içtensiniz ki gizliniz saklınız yok. İşte sevgi denilen şey bu” dedim.
Delikanlı “İyiyiz, aramızda hiç bir sorunumuz yok” dedi.
O gün daha önce duyduğum bir karı-koca arasındaki uyumu anlatan hikayeyi sevmez oldum.
Hani, koca, hanımına “Hanım, karpuzu getir” der.
Hanım karpuzu getirir, kocası “Bu değil ötekini” der.
Hanım gider geri gelir “Bu da değil” der.
Üçüncü gelişinde “İşte bu” der ve karpuzu müsafire keser.
Efendim aslında karpuz bir tane imiş ama hanım o kadar nazikmiş ki, kocasını mahcup etmemek için aynı karpuzu üç defa getirip götürmüş.
Peki o herifi na şerifin durumu ne olacak?
Hanımına üç defa fiili yalan yaptırmış olmayacak mı.
Müsafire hiç bir zaman anlamayacağı bir kandırma yapılmış olmayacak mı?
Bu erkek dobra olma dersi almalı, birinci kadın da nezaket dersi almalı.
Siyasilerimiz, ise her iki dersi almalı.
Kur’an-i Kerimde Rabbimiz, sevgili peygamberimize ve bütün peygamberlere anlaşılır, sade, akıcı ve en yumuşak kelimelerle tebliğ etmelerini emrettiğini haber verir.