BİZ, BİZ OLALIM, RABBİMİZE UYALIM
Mahmut TOPTAŞ
Şehrin resmi görevli vaizi iken Cuma günü Ezana beş kala cemaatin dikkatini çekerek, “Pazartesi günü saat 10 da Kaymakam beyden başlayarak bu şehirdeki bütün dükkan, büro, muayenehane, fabrika, atölye, ne varsa hepsini ziyaret edeceğim” dedim ve başladım.
Bu konuda çok olumlu sonuçlar alırken, çok ilginç hatıralarım da oldu.
Şehrin en yaşlı avukatı ile bürosunda konuşurken ben sormadığım halde “Tuvaletine dikkat edip tertemiz olduğunu, namaz vakitlerinde sandalyede otururken abdest almaya gerek olmadığını temiz olduğunu, kıbleye dönmeye gerek kalmadığını, gözlerini kapatıp ve bir müddet öyle saygı duruşundaymış gibi durarak namazını kıldığını anlattı.
Ben de ona on bin metrelik koşu yarışı yapılırken, koşu yolunun dışından bir adam koşuculardan önce hedefe varsa birinci kabul edilir mi?
Önce kulübe kayıt yaptıracak, yarışa girecek, yarışı belirlenen yolda, şartlarına uygun yapacak. Yoksa kabul edilmez.
Kişi önce Kelime- Şehadet getirerek Müslüman olacak.
Sonra Kur’an ve Sünnetteki kurallara uygun hareket edecek ve böylece Rabbin rızası yarışına katılmış olacak.
Yirmi yıl hapiste yatarken bütün kanun kitaplarını ezbere bilen bir mahkum, usulüne uygun olmadığı için Avukat olamıyor.
Rabbin rızası da onun koyduğu kurallara uygun hareket etmekle kazanılır.
Öğle namazının dört rekatlı farzını Allah rızası için kırk rekat kılsa şartlarına uygun olmadığı için kıldığı geçersizdir” dediğimde “Şimdi ben, seksen yılı kaza mı edeceğim” dediğinde “Sen bundan sonrasını abdest alarak ve kurallarına uyarak kıl” dedim ve başlayıvermişti.
“Namaz bir spordur, ben de sporumu yapıyorum” diyen de yukarıdakiler gibidir, hatta onlardan daha yanlış yoldadır.
Hangi işi yapıyorsak o işin hem bilgisini hem de uygulamasını en iyi şekilde, en iyi usta, hoca, siyasetçi veya sanatçılardan öğrenelim.
Bu da yeterli değil. Yapmakta olduğumuz bu işe bizim de bir katkımız olsun. İlgilendiğiniz sahanın mevcut bütün bilgi ve uygulamalarını öğrendikten sonra ona katkıda bulunan insanlar, kalıcı insanlardır.
Bu dünyada biz, gurbette gezen yolcu gibiyiz. Ana rahminden kabre kadar olan yolculuğumuzda dünyamız bizim köprümüz gibidir.
Köprüden geçeceğiz. Ama ayıya dayı demeden, ayının yeğeni olmadan geçeceğiz.
İnsanlığımızı, A.B.D den veya A.B. den öğrenmeyeceğiz. İnsanlığımızı, İslami kurallarla koruyarak yolumuza devam edeceğiz.
Bunu yapabilmek için önce ilim zırhına bürüneceğiz.
Takva elbisesi giyineceğiz.
Geceleri kıyama kalkıp namaz kılacağız.
Rabbimizin ayetlerini tertil (harfleri çıkış yerlerine dikkat ederek, manasını anlayarak, anladığını tatbik etmek) üzere okuyacağız.
Neyi nasıl ve niçin yapacağımızı, ayıya dalanmadan, çalıyı dolanmadan son durağımıza nasıl varacağımızı bize “Rabbineeee dön” diyen Rabbimizden öğreneceğiz.
Hitlerin, Mussolini’nin, Lenin’in,Troçki’nin, Guevara’nın, CIA ajanlarının kitaplarından kıyam öğrenilmez.
Onlar, leş etrafında kavga teknikleri geliştirdiler. Biz, leş yemeyiz. Midemize haram koymayız.
Bizim sevgili rahmet peygamberimiz hiç kan akıtmadan Mekke’yi fethettiği gün, Mekke’nin yöneticilerini, komutanlarını ve halkını toplamış ve o güne kadar yaptıklarından hesaba çekilmeyeceklerini, hür olduklarını, mallarına ve canlarına dokunulmayacağını duyurmuştur.
“Bizi tanımıyorlar, bizi anlamıyorlar” diye sızlanmanın anlamı yok. Biz, kendimizi tanıyor muyuz?
Ahlaksızların çoğunluğu nedeniyle bütün ahlaksızlıkların kanunlaştığı A.B. ülkelerine yaranmak için çalışan insanlara, o ahlaksızlığın içinde debelenenler de değer vermezler.
Biz, kendimizi biz, olarak mı sunuyoruz, yoksa “Biz de, siz gibi olduk” mu diyoruz.
Adam bakıyor, eşcinsel sayımız çok az,
Eroinman sayımız, nüfusa göre yok denecek kadar.
Hırsız sayımız, Avrupa’ya göre hiç sayılır.
Boşanma oranımız yine Avrupa’ya göre yok gibi. İffetli kadın ve erkek sayısı çok fazla.
Biz, bizi biz yapan dinimize sahip olalım ve onlara da kurtuluşun yolunun buradan geçtiğini hem söyleyelim hem gösterelim ki, onların da kurtuluşuna sebep olalım.