AVCININ KEKLİĞİ
Mahmut TOPTAŞ
1982 yılında Doğunun değerli hocalarından biriyle, akşam namazında Sultanahmet’te tanıştık.
Astsubay emeklisi tanıdığım bir arkadaşın evinde müsafirmiş.
Beni de çaya davet etti ve o gece sabah namazına kadar konuşuverdik.
Doğulu şivesiyle çok hoş sohbetler kaynattık.
12 Eylül darbesinde bir hafta karakolda sorgulandığını anlattı.
Sorgulama sorularından biri de isim yapmış hocalardan birkaç tanesinin adını söyleyip tanıyıp tanımadığımı soruyorlardı dedi.
Ben de ona “O hoca efendiler, serbest dolaşıyorlar. Neden onları tutuklamazlar da sizin gibi tanıyanları tutukluyorlar?” dedim.
“Hıııı” dedi ve devam etti, “Onlar, avcının keklikleridirler. Avcı kendi kekliğini kafeste çok iyi besler, ava gideceğinde onu da alır yanına, dağda bir kayanın üzerine koyar kafesi.
Kafesteki keklik ötmeye başlayınca etraftaki keklikler onun yanına gelirler. Kafesin yakınına küme/güme kuran avcı, gelen keklikleri vurur ama kendi kekliğine çok iyi bakar” demişti.
Küme ile avlanmak kanunla yasaklanmış.
Bizim köyde avcıların küme/gümeyle avlandıklarını 60 yıl öncesinden bilirim ama bilmeyenler için açıklayayım.
Güz mevsiminde keklikler tanelerle karınlarını sabahleyin doyurunca su içmek için su birikintileri olan yerlere gelirler.
Avcı da önceden ağaç dallarından yaptığı gizlenme yerine erkenden oturur. Keklikler su birikintisinin etrafına çevrilip su içerlerken avcı tek atışta birkaç tanesini vurur.
Sevgili peygamberimizin birinci hedefi insan olduğundan “Bizi aldatan bizden değildir” buyurmuş:
عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ
أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ مَنْ حَمَلَ عَلَيْنَا السِّلَاحَ فَلَيْسَ مِنَّا وَمَنْ غَشَّنَا فَلَيْسَ مِنَّا
“Bize silah çeken bizden değildir, bizi aldatan bizden değildir” buyurur. (Müslim, Sahih, K. İman bab 45, hadis no 294)
Medeni diye bize yutturulan, insanken insanlığın altına düşenler, bir tarafta dinamitle balık avını yasaklarken öbür tarafta okyanuslarda yeni ürettiği bombaları deneme yapıyor ve bir patlatmada milyonlarca değil milyarlarca canlıyı yumurtalarıyla beraber öldürüyorlar.
Daha on beş gün önce Amerika’nın okyanusta patlattığı bombanın görüntüleri yayınlandı televizyonlarda.
Dikkat edelim, tesettürümüzü küme gibi tuzak yapmayalım.
Yard. Doç. Dr. Hüdai Şentürk tarafından edisyon kritiği yapılan ve Türk Tarih Kurumu tarafından basılan, “Künh-ül Ahbar" isimli eserin Fatih dönemi bölümünde Şeyh Muslihiddin anlatılırken, tekkesinin un ihtiyacı için değirmene buğday gönderdiğini, un öğütmeye gidenin çabuk geldiğini görünce “Neden çabuk geldin” dediğinde “Efendim değirmende sıra var ama sıradakiler, buğdayın size ait olduğunu öğrenince hepsi sıralarını size verdiler ve sıra beklemeden öğüttüm geldim” deyince o unu toprağa gömdüğünü “Bu unun bizim ailemize değil evimizi bekleyen köpeğimize bile yedirmek doğru değildir” dediğini nakleder.
“Biz, Muslihiddin diye birini delil kabul etmeyiz” diyenler yerden göğe kadar haklıdırlar.
Buyurun Sevgili peygamberimizin hayatından bir örnek:
عَنْ أَبِى حُمَيْدٍ السَّاعِدِىِّ - رضى الله عنه - قَالَ اسْتَعْمَلَ النَّبِىُّ - صلى الله عليه وسلم - رَجُلاً مِنَ الأَزْدِ يُقَالُ لَهُ ابْنُ اللُّتْبِيَّةِ عَلَى الصَّدَقَةِ ، فَلَمَّا قَدِمَ قَالَ هَذَا لَكُمْ ، وَهَذَا أُهْدِىَ لِى . قَالَ « فَهَلاَّ جَلَسَ فِى بَيْتِ أَبِيهِ أَوْ بَيْتِ أُمِّهِ ، فَيَنْظُرَ يُهْدَى لَهُ أَمْ لاَ وَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ لاَ يَأْخُذُ أَحَدٌ مِنْهُ شَيْئًا إِلاَّ جَاءَ بِهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ يَحْمِلُهُ عَلَى رَقَبَتِهِ ، إِنْ كَانَ بَعِيرًا لَهُ رُغَاءٌ أَوْ بَقَرَةً لَهَا خُوَارٌ أَوْ شَاةً تَيْعَرُ - ثُمَّ رَفَعَ بِيَدِهِ ، حَتَّى رَأَيْنَا عُفْرَةَ إِبْطَيْهِ - اللَّهُمَّ هَلْ بَلَّغْتُ اللَّهُمَّ هَلْ بَلَّغْتُ ثَلاَثًا
“Peygamber aleyhisselam Ezd kabilesinden İbni Lütbiyye isimli birini zekat memuru olarak görevlendirdi. Dönüşte sevgili peygamberimize “Şu mallar size (yani hazineye) bunlar da bana hediye edildi” dedi.
Sevgili peygamberimiz: “Bu, babasının veya anasının evinde otursaydı ve hediye bekleseydi hediye gelir mi gelmez miydi? Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, bu zekat malından bir şey alan kişi kıyamet günüde mahşer yerine aldığını omuzunda taşıyarak gelir. Aldığı şey deveyse bozlayarak, sığırsa böğürerek, koyunsa meleyerek gelir” dedikten sonra ellerini kaldırdı hatta koltuk altı beyazı göründü ve üç defa “Allah’ım tebliğ ettim mi? Dedi. (Buhari, Sahih, K. Hibe bab 17, Müslim, Sahih, K. İmara, bab 7 tahrimil hedaya)
Dikkat edin, peygamber elçisi bile olsanız ki “bu makama denk olabilecek makam bu dünyada mevcut değildir- bulunduğunuz makamla, rozetle, rütbeyle, kravatla, cübbeyle, sarıkla, kilotla, locayla haksız çıkar sağlama tarafına gitmemeye dikkat edeceğiz.