Av.Arb.Ömer Karayumak *
Dünkü
yazımızda 24 Nisan’a iki hafta kala emperyalist devletlerin tamtam
çığlıkları yeniden çalmaya başladığını, Emperyalizmin değişmez
figüranları Fransa, Italya ve Amerika Birleşik devletleri
tarafından 24 Nisan’ ın her yıl Soykırımı anma günü ilan edildiğini
ve bunun nedenlerini irdelemeye çalışmıştık. Bu konuyu daha iyi anlayabilmek
için Ermenilerin Türk tarihi içerisindeki geçmişte ve günümüzdeki sosyal,
siyasal , ekonomik ve tarihsel konumlarına bakmakta büyük yarar vardır.Türk
kamuoyu, özellikle genç nesil 1970 li yıllara kadar Ermenilerle ilgili detaylı
bir bilgiye sahip değildi. Esasen T.C.nin mozaiklerinden birini teşkil eden
Ermeni vatandaşlarımızla çok fazla bir problemimiz de yoktu. Karşımızdaki
insanların Ermeni-Rum ya da Türk olması çok fazla Şey de değiştirmiyordu. O
kadar ki aynı mahallede oturduğumuz Kirkor efendinin, komşumuz
Haçik Usta’nın, aynı okulda okuduğumuz, aynı sınıfta, aynı sıralarda
oturduğumuz esmer güzeli Ani’nin Ermeni olmasını, Rum veya Süryani olmasını hiç
bir zaman yadırgamıyorduk. Bu durum diğer azınlıklar içinde böyleydi.
Yahudi “Salomon” Süleyman’dı,” Yasef” Yusuf’tu, Abraham
İbrahim’di bizim için. Osmanlı devletinde bir kaç defa nazırlık
yapmış olan HALLAÇYAN EFENDİ’ nin dediği gibi “Bir Türk
evinden uzunca zaman ayrılırken ya da hacca giderken evinin anahtarını komşusu
Ermeni’ye bırakırdı. Dedem İncil’i Osmanlı Türkçesi ile okurdu .En büyük yemini
Kuran çarpsın idi” diyor. “İki tarafta birbirinin evlerine gider
gelir, günlerce misafir kalırdı. Kimse kimseye yan gözle dahi bakmazdı.”
diye anlatıyor hatıratında. Ne zaman ki 80’li yılların boz bulanık akıp giden
ortamında o meşum cinayetler, birbiri peşi sıra gelen suikastlar,
elçiliklerimize yapılan hain saldırılar bizi tarihin derinliklerinden gelen bir
olayla, ŞARK MESELESİ’NİN devamı olan bir ERMENİ SORUNU ile
karşı karşıya bırakıverdi. Ve yeni nesil belki de ilk kez duydukları soykırım,
tehcir, sürgün kelimelerinin anlamını aramaya başladı yıllarda. Olayın
vahametini bilen tarihçiler ve bilim adamları Eyvah! dediler. Tarih tekerrür
ediyor.. Şark meselesi yeniden hortlatılıyor. Yeni nesil için bir şaşkınlık,
bir kaos, bir bilinmezlik vardı? Neler oluyordu? Neydi bu kin? Bu
düşmanlık, bu vahşet?.. Geçmişte ne olmuştu? Şark meselesi neydi? Tehcir ne
demekti? Kimler neden ,niçin ve nereye sevk edilmişti?. Gerçekten iddia
edildiği gibi bir soykırım yapılmış mıydı? Yoksa korkunç bir yalanla mı karşı
karşıya idi bütün dünya? Türkiye’den ne isteniyordu? İşin garibi hiç
kimse bir şey bilmiyordu? Bilenler ise anlatmak istemiyor ve susuyorlardı. O
günleri yaşayan asırlık dedeler ve nineler ise yaşadıkları o korkunç olayları
tekrar hatırlamanın acı ve elemiyle sadece gözyaşı dökmekle yetiniyorlardı. Bu
soruların cevabını verebilmek ve olaylara tarafsız bir gözle bakabilmek için
tarihin seyri içinde Ermenilerin Türk tarihindeki yeri ve Tarih boyunca
Türk-Ermeni ilişkilerini iyi bilmemiz gerekiyor.
Ermeni ilişkilerinin tarihin çok eski dönemlerine, Hunlar ve Göktürkler’e kadar
uzandığını ileri süren araştırmacılar varsa da tarihte ilk Türk-Ermeni
ilişkileri XI.YY. ın ilk çeyreğinde 1018 yılında Selçuklular
zamanında Çağrı Bey’in Doğu Anadolu bölgesine gerçekleştirdiği keşif
seferi ile başlamış ve aşağı yukarı üç yüz yıl kadar sürmüştür.
Çağrı
Bey’in üç bin kadar atlı kuvvetiyle Mavera-ün-nehr’den hareket ederek
Horasan ve Azarbaycan üzerinden Doğu Anadolu’ya ulaşıp Vangölü bölgesini alarak
(Vaspurakan) Ermeni topraklarına girmesi , Ermeni tarihlerinde uzun uzun
anlatılır. O zamana kadar hiçbir Türk askeri görmeyen Ermeniler;
“Mızrak,
ok ve yaydan silahları çekili olan , beli kemerli, kadınlarınkine benzeyen uzun
ve örgülü saçlı, rüzgar gibi uçan Türk atlıları”karşısında korku ve
dehşete kapılmışlardır. “Yağmur gibi atılan oklar” a karşı
kılıçla dövüşmekten başka bir şey bilmeyen Ermeniler bozguna
uğramışlardır.(1)
Selçuklu
Türk Devleti henüz Anadolu topraklarına hakim olmadan önce Ermeniler; Bizans
İmparatorluğuna tabi olarak, dağınık şekilde yaşayan, siyasi birlikten yoksun
kavimlerdi. Merkezleri Van, Ani, Kars ,Lori olmak üzere Doğu Karadeniz
kıyıları, Bayburt, İspir Oltu gibi memleketlerde değişik aşiretlere mensup
olarak yaşıyorlardı. Bilindiği gibi daha önceleri de İranlıların, Makedonların,
Romalıların, ,Arapların yönetimleri altında küçük prenslikler halinde
varlıklarını sürdüre gelmişlerdi. Başka bir deyişle Selçuklular Anadolu’da yurt
tutmaya başladıklarında Doğu Anadolu’da bir Ermeni prensliği yoktu.
Ermenilerin iddialarının aksine Türkler Ermeni devletini işgal ederek Ermenilerin
topraklarını ellerinden falan da almış da değillerdi .
Selçuklu
Türk Devleti döneminde Türk-Ermeni ilişkilerini en iyi anlatan kaynaklardan
Ermeni tarihçisi Urfalı Mateos, yazmış olduğu Vekay-i name isimli
eserinde Selçuklu Sultanı Melikşah’ın ölümü üzerine Sultan’ın ölümü
hakkında: “herkesin babası, bütün insanlara karşı merhametli ve iyiniyet
sahibi sultanın ölümü, bütün dünyayı büyük bir matem içine düşürdü”(s.178)”
demektedir.(2) Amacımız herhangi şekilde bir Ermeni-Selçuklu tarihi yazmak
olmadığından konu hakkında daha fazla detaya girmek istemiyorum. Ancak
Ermeni tarihçilerin bile kaydetmeden geçemedikleri çok önemli bir hakikat
vardır.
Türkler Anadolu’ya yerleşinceye kadar Ermeniler, gerek İranlıların, gerek Romalıların gerekse Bizanslıların hakimiyeti altında yaşadıkları dönemlerde çok büyük zorluklar ve sıkıntılar çekmişler, korkunç işkencelere ve toplu sürgünlere maruz kalmışlardır. Bu nedenle, Türklerin Anadolu’yu fethetmelerini bir bayram ve şenlik havası içinde karşılamışlardır. Nitekim Bizanslılar döneminde yok edilmeye çalışılan Ermeni kiliseleri Selçuklular döneminde koruma altına alınmış, ruhban sınıfının üzerindeki bütün vergiler kaldırılmıştır. Bu durum, dini inanç ve ibadetlerine hiçbir şekilde müdahalede bulunmayan Selçuklu Türklerini adeta bir kurtarıcı olarak görmelerine neden olmuştur. Hatta bazı Ermeni aşiretleri ve beyleri salt bu yüzden kendiliklerinden Müslümanlığı kabul edip Türklerle beraber Bizanslılara karşı savaşmalarına zemin hazırlamıştır.1071 den sonra Ermeniler önce Selçuklular sonra Harzemşahlar, İlhanlılar, Moğollar, Safeviler ve Kara koyunlular idaresinde son derece geniş bir hürriyet ve müsamaha içerisinde , din ve ibadetlerini özgürce yerine getirerek yaşamlarını sürdürmüşlerdir.1071 den sonra Ermeniler önce Selçuklular sonra Harezmşahlar, İlhanlılar, Moğollar, Safeviler ve Kara koyunlu’lar idaresinde son derece geniş bir hürriyet ve müsamaha içerisinde ,din ve ibadetlerini özgürce yerine getirerek yaşamlarını sürdürmüşlerdir.(3)
*
Av.Arb. Başbakanlık Osmanlı Arşivleri E. Şube müdürü Paleografya ve eski
metinler uzmanı
(1):
Ali Sevim, Prof. Dr.Selçuklu_Ermeni ilişkileri Sh.11 TTK
yay.1983
(2):Urfa’lı
Mateos,Vekayi-name, Ter.eden. Hrand Andreasyan,Ank.1962 Sh.111
(3):Ömer
Karayumak,Ermeniler,Ermeni isyanları,Ermeni katliamları, vadi yay.Ankara,2008
Devam edecek