Kimimiz un/servet peşinde, kimimiz ün, kimimiz sevap peşinde gidiyoruz.
Ünün, un/servet getireceğine inanıp aslında un peşinde olanlar da var.
Ama bütün sermayesini yani ununu ün kazanmak için harcayanlar da var.
Ünden un/para kazanma peşine düşenlerden bir kısmı üne kavuştu ama cenazesini belediye kaldırdı.
Ün ile un, servet ve şöhret insan için yaratılmıştır.
İnsan, kendini yaratanın yolunda yürür ve adam gibi yaşamaya çalışırken ürettiği şeylerle üne ve una kavuşursa bunda bir sakınca yok.
Ünün ve unun bulunduğu bu dünya gölge gibidir.
Sen gölgenin ardından gidersen, hiçbir zaman ona kavuştum diyerek rahatlayamazsın.
Hani, adam hem bağırır hem koşarmış.
Neden böyle yaptığı sorulduğunda “Sesimin nerelere varacağını öğrenmek istiyorum” diye cevap vermiş.
Siz, güneşe doğru giderseniz gölgeniz sizi takip eder.
Eğer siz, kendi benliğinizi/egonuzu öne alır ve kendi gölgenizi izlerseniz onun sonuna ulaşmanız mümkin değildir.
İlimde, bilimde, sanatta, siyasette, yaptığınız her işte siz, işin hakkını verirken Hakkın ve halkın rızasını hedefleyin ve doğru yolda yürüyün.
Arkanızdan un veya ün gelirse onu da dağıtıverin gitsin.
Kazanın, dağıtın, kazanın dağıtın…
Çünkü bu ikisinin çokluğu sizi hedefinizden alıkoyabilir.
Saman alevi gibi, yıldız kayması gibi bir anlık üne kavuşanlar olduğu gibi, binlerce yıldır adı salavatla anılan peygamberler vardır.
“Şöhret afettir” sözü Roma’yı yakan Neron, Avrupa’yı yıkan Hitler içindir.
Ama bizim değerli ilim adamlarımızdan Şube, bin üç yüz yıl önce: “İlmi, sahasında meşhur olanlardan alınız” buyurmuş. (Hatib-i Bağdadi, el-Kifaye, 1/161)
Çünkü onların ilmi, ihlası, doğruluğu herkes tarafından kabul edilmiştir.
“Meşhur, teşhir, şehir” kelimeleri dilimizde kullanılır.
“Şehir” kelimesi, gökyüzündeki ayın da adıdır.
Aylar, onun hilal haliyle başladığı için aylara da “Şehir” kelimesi kullanılmıştır.
Ay, gökyüzünde herkes tarafından görülüp, ışığının herkese yayılması nedeniyle meşhur olduğu için aylara da “şühür” denmiş.
Şehri Ramazan/Ramazan ayı diyoruz.
Şöhretiniz, ayın ışığı gibi her yere ve herkese ayırım yapmadan yayılabiliyorsa biliniz ki şöhretiniz iyidir.
Sevgili peygamberimizin:” Kişiye parmakla gösterilmek şer olarak yeterlidir…” buyurmuş. (İbni Kesir, Lokman süresi, 18 inci ayetin tefsirinde)
Bu hadisi, Hasan-i Basri’ye: “Sen de parmakla gösterilen birisin” denildiğinde “Dine bid’at karıştırdığı, dünyasını fasıklıkla kazandığı için parmakla gösterilenlerdir” diye açıklamış.
Yani, Peygamberlerin, ashabı kiramın, Mezheb imamlarının, şöhreti hayırlara vesiledir.
Neron gibi, Hitler gibi, şeytan gibi yalancı şöhrete sahip olanların ünü şerlere sebeptir.
Ömer Hayyam’ın bir rubaisini, İbni Kemal Paşa manzum olarak şöyle terceme etmiş:
“Şehere-i şehr olur isen bil ki şerrunnassın
Ehli halvet olur isen dopdolu vesvassın
Kimseyi sen bilmeyüp bilmezse ger kimse seni
Bil hakikat kendini ya Hızır ya İlyas’sın”
(Hüseyin Daniş, Rubaiyyatı Ömer Hayyam sayfa 308, İkbal Kitabhanesi, 1927 İstanbul)
Bu günkü Türkçemizle:
“Eğer şehrin en meşhur/ünlü adamı olursan, insanların en şerlisisin.
Eğer bir köşeye çekilir, yalnız yaşarsan, vesveseci olursun.
Eğer sen kimseyi tanımazsan başkaları da seni tanımazsa,
İşte o zaman sen gerçekten bir Hızır veya İlyas’sın” diye sadeleştirilebilir.
Giritli Sırrı paşa:
“Kâfi bana bilmek beni hiç bilmesin âlem
Zira büyük afettir o şöhret neme lazım” demiş.
(Mektübatı Sırrı paşa sayfa 49)
Musiki de Itri’nin bestelediği tekbir ve salavatı, Yemen’den Viyana’ya kadar her Müslüman tarafından söylenebilir şekilde meşhurdur.
Ama elin oğlu Metalci Black Sabbath, müziğiyle değil, sahnede yarasayı canlı canlı ağzına koyup, çiğneyip yutmasıyla ün kazanır.
Çok akıllı olanlar meşhur olur diye bir kural yok.
Leyla’nın zamanında yaşayan hiçbir akıllının ünü bu güne kadar gelmemiş ama Mecnun’un adı hala dillerde.
Çünkü o, ün olsun diye âşık olmamış ve ayağına kurşun sıktırmamıştı.