Kafirlerin her çeşidi, birbirlerinin ezeli ve ebedi düşmanları, bir araya gelmişler ve topyekûn bütün Müslümanları yok etme savaşına girmişler.
Bilmem kaçıncı Haçlı Seferi’ni bir Siyonist’in bayrağı altında harekete geçmişler.
Müslümanlara zarar vereceklerini zannetmişler.
Gazze’de elli bine yakın, eceli gelen Müslüman’ın, bu dünya hapishanesinin kapısını açıvermişler ve şehitlik makamına yükseltmişler.
Bu arada yeni Müslüman olan sarışın mavi gözlü Amerikalı bir genç, Müslüman olur, Türk arkadaşıyla birlikte Türkiye’ye gelir ve köyün yıkılmış camisini iki katlı olarak yapıverir.
Caminin kaba inşaatının bittiğini kendim gördüm. İmam evi ve abdesthane de yapılmış, ince işleri devam ediyor.
Zekeriyya ve Yahya Aleyhisselamları şehit ettiniz de ne oldu.
Yalnız Türkiye’de kırk binerlere yakın Zekeriyya ve Yahya isimli Müslüman vardır.
7 Ekim 2023’ten beri dünyada Müslüman olan insan sayısını kesin bilmiyorum ama elli binden aşağı değildir.
Müslümanların şu halinden bir milim geriye götüremezsiniz ama yeniden dinine sarılmalarına sebep oluyorsunuz.
Amerika hayranlarına, Amerikan’ın çirkin röntgenini gösterdiniz.
Allah size hidayet versin.
Fırtına, denizi dalgalandırır, derinliği olmayan yerlerde bulanma meydana getirir, buharla denizden damla koparır ama, biraz sonra o damlalar da yağmur olarak denize dönerler.
Bizden bir zayiat olmaz.
En zor zamanlarda Sevgili Peygamberimiz:
“Vallahi, eğer güneşi sağ elime, Ay’ı sol elime koysalar ben bu İslâm da’vetini Allah onu izhar (açıklayıp üstün getirinceye) edinceye kadar veya ben bu yolda yok oluncaya kadar terk etmem” demiş. (Beyhaki, Delail-un-Nübüvve 2/187, ibni Hişam, sire 1/266)
Mekkeli putperestler, “Kral olmak istiyorsan kral yapalım. Zengin olmak istiyorsan Mekke’nin en zengini yapalım ve Mekke’nin en güzel kızlarıyla evlendirelim. Yeter ki şu peygamberlik davasından vazgeç” teklifini getirdiklerinde söylemiş.
Dünyamızda değişen bir şey yok. Hala insanlar makam, para ve kadınla kandırılmaya devam ediliyorlar.
Medya, mafya, siyaset ilişkisinde makam, para ve kadın birleştirici oluyor.
O günden bugüne kadarki gelişmeler gösterdi ki yakılan mumlar dahi aydınlık bakan gözleri kamaştırmaya ve karanlıkta neyin olup bittiğini kapatmaya yaradı.
Hz. İbrahim, kendisini ateşe atan, ülkesinden göçe zorlayan halkı hakkında, “Rabbim, o putlar birçok insanı saptırdı. Bana uyan bendendir. Bana isyan edene gelince şüphesiz sen, bağışlayansın, esirgeyensin” diye dua eder. (İbrahim Süresi, Ayet 14/36)
İsa Aleyhisselâm, kendinin peygamber olduğunu inkar edenler, annesi Meryem validemize iftira edenler, sevgide aşırı gidip Hz. İsa’yı ve Meryem validemizi ilahlaştıranlar hakkında, “(Allah’ım) Eğer sen onlara azap edersen, şüphesiz onlar senin kulların. Eğer onları afvedersen, şüphesiz sen Azizsin, Hakimsin” diye Rabbine yalvarır. (Maide 118)
Sevgili Peygamberimiz bir gece sabaha kadar namaz kılar ve her rekatta Fatiha’dan sonra İsa Aleyhisselâm’ın bu duasını okur. (Ebu Davud, K. Vitir, hadis 1435)
Çünkü araştıranların en kabiliyetlileri de o karanlık dünyaya daldı ve geri gelmedi.
Sinek bal tabağını uzaktan görürmüş. Ne olduğunu araştırmak için tabağın kenarına konarmış. Önce hortumunu daldırırmış. Tatlı gelince farkına varmadan ayakları, sonra kanatları bala dalarmış. Tam karnı doyunca, “Şimdi kartallar gibi yücelerden uçarım” dermiş ama kanatlarını kıpırdatamazmış ve balın içinde ölür gidermiş.
“Ben, mala, makama, kadına aldanmam” demeyelim.
Biz Yusuf Aleyhisselâm’ın dediğini diyelim:
“(Yusuf) dedi ki: ‘Rabbim, hapishane bana, onların beni çağırdığından daha sevimlidir. Eğer sen bu kadınların tuzağını benden geri çevirmezsen, ben onlara meylederim cahillerden olurum." (Yusuf Süresi, Ayet 12/ 33)
Allah’a kul olarak hürriyetin zevkine varan Müslümanlar olarak bizler, kendimiz için endişe edelim.
Canımız, malımız, holdingimiz, makamımız, rütbemiz bizi kendine kul köle etmesin. Buna izin vermeyelim.
Bir nefeslik gücü olan bu servetleri put yapıp önünde eğilmeyin. “Şimdi eğilelim ama ilerde açığa çıkarız, daha iyi hizmetler ederiz” mantığını kullananlar, kula kul olmaktan kurtulamadan öldüler.
Yarına çıkamayacağımızı hatırdan çıkarmayalım.
Servet, makam ve mevkiyi put gibi görenler, hep ekmek veren ele baktıklarından, ekmeği vereni görmediklerinden, dostla düşmanı ayırt edemezler.
Onlara göre dünyadaki insanlar, ona yardım edenler ve etmeyenler diye ikiye ayrılırlar.
Ekmek karşısında el pençe divan dururlar.
Doların dümen suyuna kapılırlar.
Euro’ya göre yelken açarlar.
“Höt” diyen olursa servet yelkenini rüşvet limanına indirirler.
Bunlar, Kur’an’ın ifadesiyle:
“Bunlar arasında bocalayıp dururlar. Ne onlardandırlar ne de bunlardandırlar…” (Nisa Süresi, Ayet 4/143)
İnsan olarak en çok sevdiğimiz, Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed’dir (S.A.V.) ama “Biz, Muhammed’ciyiz” demeyiz.
Biz, onun ümmetiyiz, yani, Kur’an’a göre yaşamada onun örnek ve önderliğini kabul edenlerdeniz.
İslâm’a çok güzel hizmetler yapan değerli ilim adamlarımızı hayırla anarız, dua ederiz, fakat “Ben Hasan’ı Basri’ciyim”, “Gazali’ciyim” demeyiz.
Tarih içinde hak yoldan ayrılan sapık kollar ve yolların ayrılış noktasında cılık-culuk vardır.
İnsan, insanın ilminden, tecrübesinden yararlanır, onu sever, saygı gösterir ama onu put gibi dikip aklını onun aklı önünde kurban etmez.
Allah her insana ayrı özellik ve güzellik vermiştir.
Herkes, kendindeki özellik ve güzellilerini sergilesin de insanlık ailesi, farklılıkların ahenginden yararlansın.