Çocuk, baba ve annesine bıçak çekmiş.
Baba, çocuğunu hocaya şikâyet ediyor.
Hoca, “Sen hiçbir kimseye bıçak çekmiş miydin?” diye sorar.
“Evet, miras yüzünden kardeşime bıçak çekmiştim.”
Çocuğun da sana çekmiş.
Çocuk, senin elinden, kardeşine kitap verdiğini görseydi, çocuğun da sana kitap getirecekti.
Medrese yapan, medreseye baş müderrisi tayin eden, okunacak kitapları belirleyen, okuyacak talebeyi intihanla seçen müderrisleri belirleyene o talebenin yarısı bıçak çekiyorsa kabahati talebede aramamalı.
Mideye neyi yutturursan onu kusar veya çıkarırsın.
Tarlaya Ebucehil karpuzu ekersen, Adana karpuzu beklemesin.
Acı biber eken, şeker kamışı veya pancar beklemesin.
Sarımsak yiyende sarımsak, karanfil çiğneyende karanfil kokar.
Üç öğünde sarımsak yedirdikten sonra sana kötü koktuğu için kızma.
Koku senin kendinden geliyor.
Sen kendini temizlersen, çocuğun kendiliğinden temizlenir.
Nuh aleyhisselam, kendi üzerine düşeni yerine getirmişti.
Firavun’un eğitim metoduyla Musa ve Harun’lar (s.a.v) yetiştiremediğimiz gibi, Firavun’un adamlarına da yaranamazsın.
“Ama çocuğum, Firavun’un sofrasındaki sarımsaklı eğitimi istiyor” deme.
Musa aleyhisselamın onlara bıldırcın eti, kudret helvası yedirdiği ve Tevrat eğitimi verdiği gibi, baba olarak sen de alın ve akıl teri, göz nuru, bilek gücüyle kazanılan helal lokmayla, Kur’an ve Sünnet eğitimiyle yetiştirmeye çalışsaydın, çocuğun sana çekerdi ama bıçak çekmezdi.
Denizin derin yerinde ateşte yanan, alçaklığın en alt zırvasına yuvarlanan Firavun’un eğitim metoduyla, Musa’lar yetişmez.
Firavun eğitiminin bugün en zirveye çıkmış ve dünya insanları arasında en tanınmışları, Çin Devlet Başkanı Jin Ping, ABD Başkanı Biden, Trump, Rus Devlet Başkanı Putin, işgalci İsrail terör devletinin başbakanı Netanyahu’ları yetiştiriyor.
Bu sistem, başkanına bile bıçak çekecek vatandaş yetiştiriyor ki; üç bin adamla kendinin kendi yetiştirdiği insanlardan koruyorlar.
Sanki tenleri yılan etiyle beslenmiş, akrep zehri içirilmiş, beyinleri şeytan vesvesesiyle doldurulmuş gibiler.
Eğitimleri karıştırsak olmaz mı?
Kur’an ve Sünnet ile kapitalist ve komünist kâfirlerin heva ve heveslerinden oluşan kriterleri karıştırmak, gül yağına, sarımsak ezmesi katmak gibi, süte, sidik dökmek gibi, bala, katran karıştırmak gibi bir şey bu.
Bizleri ve onları, zorla fitne kazanında karıştırırlarsa, altına fitne odunu, zulüm gazıyla yaksalar, bizim o kazandan çıkan dumanımız ayrı çıkar.
Müslümanla kâfiri aynı kabre defnetseler, Müslüman’ın kabri, cennet bahçelerinden bir köşe, kâfirin kabri, cehennem çukurlarından bir çukur olur.
Baba diyor ki, “Ne yapalım, küflü demire cila çekilmediği gibi, mermere çivi çakılmadığı gibi benim çocuk da iyiyi, doğruyu kabul etmiyor.”
Senin çocuklar, senin eşinle yönettiğin mekânda doğdu. Ne gördü, ne işitti, ne yediyse, ne işittiyse senin elinle kazanıldı ve yutturuldu.
“Demirin yumuşaması için üstüne tonlarca su döksen yumuşamaz” deme.
Senin çocuğun doğduğunda ruhu, aklı, beyni, zekâsı, beyaz kâğıt gibi temiz, kulak yumuşağı gibi yumuşak, mıknatıs gibi çekici ve “Ya Rab, sensin bizim Rabbimiz” ikrarına işaret eden “bela” mührüyle mühürlenmiş halde doğmuşken, sen kulak yumuşaklığındaki ruhunu, katılıkta taşa çevirdin, beyaz kâğıt kadar temiz hayatını, günahlarla katran kazanına döndürdün.
Rabbimiz buyurur:
“İnsanların elleriyle yaptıkları sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıktı. Belki dönerler diye yaptıklarının bir kısmını onlara tattırmak için (bozulma ortaya çıktı).” (Rum süresi ayet 30/41)
“Allah, kişiye ancak gücünün yeteceği kadarını teklif eder. Kişinin yaptığı iyilik kendinedir, isteyerek yaptığı kötülük de kendi aleyhinedir…” (Bakara süresi ayet 2/286)