Karaman Ermenilerinin İstanbul’a Yerleştirilmesi
Yayınlanma :
18.04.2019 13:10
Güncelleme
: 18.04.2019 13:10
Karaman Ermenilerinin İstanbul’a Yerleştirilmesi
İstanbul fethedildiği zaman burada çok az Ermeni vardı. Bunlar da ticaretle
uğraşan Kırım’lı Ermenilerdi. Patrikhanenin açılmasından sonra İstanbul’a gelen
Ermeniler Kumkapı, Yenikapı, Samatya, Narlıkapı, Edirnekapı, Balat kapı
çevresine yerleştiler. Fatih Sultan Mehmed, bununla da kalmamış, 1475
yılında Kefe Ermenilerini Kırım’dan,1479 yılında da Karaman Ermenilerini
İstanbul’a getirterek yerleştirmiştir.(Bu konuyu daha detaylı olarak ayrı bir
makalede anlatacağız)
Kısaca özetlemek gerekirse; Osmanlı Devleti Fatih’den II.Mahmud devrine kadar
geçen üç yüz elli yıllık süre içinde Hıristiyanların ve bu arada Ermenilerin de
dini ve ibadet işlerine bir devlet olarak asla karışmamış, onları bu
konularda tamamen özgür bırakmıştır.
Patrikhanelerin
kendi mahkemeleri ve hapishaneleri vardı. Dini olmayan cezalar ve sürgün
cezaları da verirlerdi. Ruhani liderleri yerlerinden almak, ayin yapmalarını
yasaklamak, mesleklerinden çıkarmak, hatta sakallarını tıraş ettirmek
yetkilerine sahip idi. Osmanlı devletine karşı sorumlu bir kişi olarak kendi
adamları ile haraç toplar, mahkemesinde hukuk ve ceza davalarına bakar, nikah
kıyar ve dini olmayan kararlar verirdi.
Hiç
şüphesiz Türk-İslam hoşgörüsünün bir sonucu olarak gayrimüslim bir
teba’ya tanınan bu geniş hak ve hürriyetleri çok iyi kullanmasını bilen
Ermeniler, hızla gelişip refah seviyelerini yükselterek ülkenin siyasi, iktisadi,
ticari ve idari alanlarında söz sahibi olmaya başlamışlar, giderek Osmanlı
toplumu içerisinde mümtaz bir mevki’e gelmişlerdir.
O
kadar ki; Ermeniler ,o zamana kadar hiçbir memlekette ve başka bir devletin
idaresinde ulaşamadıkları din, dil, düşünce özgürlüğüyle, siyasal ve sosyal
haklara, Osmanlı Devleti’nin herhangi bir Müslüman vatandaşından daha fazla
haklara sahip olmuşlar ve böylece yaşamışlardır.
Bu
durum Türklerde asla bir kıskançlık yaratmamıştır. Ermeniler askerlikten
muaf tutulmanın hatta vergide bile kısmen muaf olmanın getirmiş olduğu
imtiyazlarla sanatkarlıkta, ticarette, kamu hizmetlerinde çok hızlı bir
ilerleme göstermişler, sarraflık, bankerlik, müteahhitlik, mültezimlik gibi
işler yaparak Türk’lerden daha zengin ve daha refah bir hayat
sürmüşlerdir.
Osmanlı-Ermeni
ilişkileri XIX. Yüzyıla kadar hiçbir sorun yaşanmadan dostane bir şekilde süre
gelmiştir. Ermeniler Osmanlı devleti içerisinde diğer azınlıklara oranla
gerek çalışkanlıkları gerek beceriklilikleri gerekse Türk diline,Türk kültür ve
medeniyetine, san’at, edebiyat, şiir ve musikisine diğer milletlerden daha
fazla aşina olmaları nedeniyle “teba-i sadıka”olarak Osmanlı devleti içerisinde
çok büyük mevkilerde görev almışlardır.
16.YY.ın sonlarından itibaren Osmanlı devlet idaresini teşkil eden
Osmanlı bürokrasisinde Ermenilerin özel bir yer işgal ettiklerini
görüyoruz. Devlet kademelerinde çok önemli görevlere yükselmişlerdir. İdari
alanda devletin kaderinde rol oynayacak makamlara gelmişler, Valilik,
Eelçilik, Müsteşarlıklar, Nazırlıklar yapmışlardır.
Ellerine
geçirmiş oldukları devlet imkanlarını kendileri içino kadar iyi kullanmışlardır
ki, arka arkasına Ermeni okulları açmışlar, yerli ve yabancı dillerde
eserler yazmışlar, sahibi oldukları bankalar ve bankerlik kuruluşları
sayesinde dini, kültürel, sosyal ve siyasi vakıflar kurmuşlardır.
XIX.yüzyılın
başından itibaren özellikle Tanzimat fermanının getirmiş olduğu bir takım
hakları çok iyi kullanan Ermeniler; 1856 yılında Avrupa devletlerinin baskıları
sonucu yürürlüğe giren Islahat Fermanı sayesinde Müslümanlara tanınmış
bulunan bütün dini hakların gayrimüslim azınlıklara da tanınmasını fırsat
bilerek hem merkez hem de taşrada bulunan devletin tüm stratejik mevkilerine
yerleştiler. Daha önceden Müslümanlar hakkında tanıklık yapmaları bile kabul
edilmezken, Islahat fermanından sonra mahkemelerde üye olmaya
başlamışlardı. Merkezi vilayetlerde Şurayı Devlet, Yargıtay, Sayıştay
başkanlıklarında, taşrada sorgu hakimliklerinde geniş yetkilerle görevler aldılar.
Sancak, Kaza ve köylerin idare meclislerinde, ihtiyar heyetlerinde doğal aza
olarak görev aldılar.
XVI
yüzyıldan başlayarak gittikçe önem kazanan tercümanlık hizmetleri 1821Yunan
isyanına kadar sürekli olarak Rumlar tarafından yürütülen Hariciye
Nezareti kitabet işleri ve Tercümanlık hizmetleri bu tarihten
itibaren, Rumların Yunanlılarla işbirliği etmeye başlamaları üzerine
Ermenilere verilmeye başlamıştır.1830 tarihinde Yunanistan’ın bağımsızlık
kazanması sonucunda görevlerinden uzaklaştırılan Rumların yerine de Ermenilerin
alınmaya başlamaları Osmanlı Devlet bürokrasisinin hemen hemen
Ermenilerin eline geçmesine neden olmuştur.
II.Mahmut döneminde sadakatlerinin bir delili olarak kalpaklarına tuğra
takılmasına bile izin verilen Ermeniler, Osmanlı bürokrasisini hemen
hemen ele geçirmişlerdi. Bir örnek vermek gerekirse; Tespit edebildiğimiz
kadarıyla Osmanlı Devleti bürokrasisi 22 Nazır, 33 Milletvekili, 29 paşa, 7
Büyükelçi, 11 başkonsolos, 11 üniversite öğretim üyesi ve 41 tane yüksek rütbeli
devlet idarecisini sinesinde barındırmıştır. . İttihat ve Terakki partisi
döneminde devlet dairelerinin tamamen Ermenilerle doldurulduğu, Mustafa Reşit
Paşa, Ali Paşa, ve Mithat Paşa’nın devlet idaresi ile ilgili en mahrem
bilgileri Ermeni müşavirleri ile istişare ettikleri bilinmektedir. Hatta
Padişah II.Abdulhamid döneminde bile 1893 tarihine kadar Ermeni
Nazırların tayin edildiği tarihlen sabittir. Ne garip bir tecellidir ki,
Mithat Paşayı öldüren de, Sultan II.Abdulhamid’e suikast tertip eden ve O’nu
33 yıl boyunca idare ettiği Osmanlı tahtından indirenler de yine
Ermenilerdir.
Ermenilerin
Osmanlı Devleti idaresinde bu kadar etken olmalarının elbette birçok
nedenleri varsa da başlıcaları şöyle sıralanabilir:
1-Ermenilerin
Türk dilini diğer azınlıklara oranla daha iyi konuşmaları ve Türk
kültürünü büyük oranda benimsemiş olmaları.
2-Kültür,
san’at, edebiyat, şiir, musiki, ve resimde Türk örf ve adetlerini aynen
tatbik ederek büyük eserler vermeleri ve bu eserlerini batı
kültürüne de adapte etmeleri.
3-Avrupa
medeniyeti ve Avrupa kültür hakkında fikir sahibi olmaları.
4-Sahip
oldukları matbaalar sayesinde gazete, kitap, dergi ve risaleler yayınlayarak
düşünce ve fikirlerini gerek Osmanlı Devleti içinde, gerekse Avrupa’de geniş
kitlelere ulaştırabilmeleri.
5-Yine
matbuat gücünü kullanarak Avrupa Devletlerinin ileri gelen devlet
başkanları, bakanları, elçilik mensupları ile ve batılı aydınlarla çok
iyi iletişim kurarak kalıcı ve etkili dostluklar edinmeleri.
6-Milliyetcilik
fikirlerinin yaygınlaştığı dönemlerde Osmanlı İmparatorluğundaki diğer
azınlıklar gibi bağımsızlık hareketleri peşinde koşmadıklarını, ”tebaa-ı sadıka
olarak kalacakları fikrini Osmanlı devlet ricaline inandırmış olmaları.
Bu ve benzeri bir takım düşünceler ve fikirler sayesindedir ki; Osmanlı tebaası
içindeki diğer gayri Müslim azınlıklar arasında Ermeniler yerinde ve
zamanında yaptıkları ve kendi açılarından son derece akıllı hamlelerle Osmanlı
Bürokrasisinin en tepe noktalarına kadar çıkmasını bilmişlerdir.
Devam edecek
*
Av.Arb. Başbakanlık Osmanlı Arşivleri E. Şube müdürü Paleografya ve eski
metinler uzmanı
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: