AV.ARB.
Ömer KARAYUMAK
24 Nisan’a iki hafta kala emperyalist devletlerin tamtam çığlıkları yeniden çalmaya başladı. Emperyalizmin değişmez figüranları Fransa, Italya ve
Amerika
Birleşik devletleri 24 Nisan’ ı her yıl Soykırımı anma günü  ilan
ettiler.
Bekliyor
muyduk? Evet bekliyorduk.  Şaşırdık mı? Hayır hiç şaşırmadık.
          
2015 yılı  Nisan ayında Almanya’nın Hamburg ve Kiel 
şehirlerinde  vermiş olduğumuz  “ Osmanlı Arşiv belgeleri
ışığında Ermeni Soykırımı iddialarına  cevaplar” isimli
konferansımızda  söylediğimiz acı gerçekler birer birer ortaya çıkmaya
başladı.
           
O zaman demiştik ki; “ Ermeni soykırım iddiaları tarihin tamamen ters-yüz
edilmesi olayıdır. Katliama uğrayan bir milletin soykırım iddiası ile
insafsızca suçlanmasıdır. Bu olay ŞARK MESELESİ’ nin  bir devamı olup, Haç
ve Hilal kavgası olarak devam edip gidecektir. Sadece Hollanda’nın, Fransa’nın,
ABD’nin  tanıması  ve anma günü olarak kabul etmesiyle
 kalmayacak, sırasıyla Avrupa’nın diğer devletleri, Almanya’sı,
Belçika’sı, İngiltere’si başta olmak üzere Avrupa Birliği’ne bağlı irili ufaklı
tüm devletler, Türkiye’nin haritadaki yerini bile bilmeyen ,emperyalistlerin
sömürgesi olarak varlıklarını devam ettiren bütün ülkeler sıraya gireceklerdir.
Yakın bir zamanda yepyeni bahanelerle Türkiye’nin başına öyle oyunlar örülecektir
ki, Türkiye  hala uyumakta olduğu gaflet uykusundan uyanıp  gerekli
önlemleri almadığı müddetçe  bu soykırım iddiaları temcit pilavı gibi
ısıtılıp ısıtılıp tekrar servis edilerek Türkiye’yi köşeye sıkıştırma çabasına
gireceklerdir.”
           
Basından ve medya organlarından izlediğiniz gibi  beklenen sonuç
gerçekleşti .Avrupa Parlamentosu zaten yıllarca önce “ Ermeni soykırımı
yalanını” çoğunlukla kabul etmişti. Konunun uzmanları  olan araştırmacılar
ve bilim insanları için bu sonuç bir sonuç değildi. Emperyalist devletler
sırasıyla görevlerini yapacaklar, “şark meselesi “  dediğimiz
tarihin en uzun süreli oyununu oynamaya devam edeceklerdi.
           
Onlar elbette  görevlerini yapacaklardı ama biz ne yapacaktık?  Haçlı
Devletlerinin bütün cephelerden yaptıkları sosyal, siyasi, ekonomik, kültürel
ve ticari saldırıların nasıl engelleneceği hakkında ne düşünüyorduk?
           
ABD’den Afganistan’a, Çin’den Hindistan’a ,Malezya’dan Venezüella’ya
kadar  belki de hiç görmedikleri ülkelerin ulusal ve uluslararası 
sorunlarının çözümü için ahkam kesen sözüm ona strateji uzmanlarının, o
kanaldan bu kanala koşup duran, televizyonlarda boy göstermek için 
çalmadık kapı bırakmayan kocaman kocaman  unvanlı bilim adamlarının,
acaba “ Şark meselesi” hakkında,  “24 Nisan’ın  neyi ifade
ettiği “ hakkın da , “ Ermeni isyanları”, “Ermeni katliamları” 
“ Ermeni soykırımı  yalanları”  hakkında da söyleyecekleri,
anlatacakları bir şey var mıdır?
           
 Bir Fransız milletvekilinin sorduğu bir soruya  karşı Dışişleri Bakanımızın
verdiği cevabın psikolojik tatminiyle nerdeyse zafer naraları atacağız. Bu
nasıl bir boş vermişlik, nasıl bir vurdumduymazlık, nasıl bir bana neciliktir
bu?
           
Kabul edelim ki, bu çok önemli bir konuda bile devletin ortak ve milli bir politikası
yoktur. Tatbik edilmeye çalışılan günlük politikalar çoğu zaman uygulamadaki
bilgisizlik ve yanlışlıklar nedeniyle sorunun çözümüne hiçbir katkı
sağlamamaktadır.
           
Tarihe mal olmuş bir konuda göz göre göre tarihin seyri değiştirilirken konunun
çözümü hala günlük politikalar ve etkisiz nutuklarda aranmaktadır.
Oysa
tarihe mal olmuş konuların ancak tarihi araştırmalar sonucunda uzun vadeli
stratejik derinlikli politikalarla çözülebileceği bilinen  bir gerçektir.
           
Ne yazık ki, ülkemizde tarih araştırmacılarının yazdıkları kitaplara,
yaptıkları araştırma ve incelemelere itibar edilmemektedir. Yayınlanan kitaplar
okunmamakta, okutulmamaktadır. İlk öğretimden üniversiteye kadar ne
öğrencilerin ne de öğretmenlerin ülkenin geleceğini ilgilendiren bu kadar
önemli bir konuda bile ciddi bir bilgilerinin olmadığı görülmektedir. Türk
halkı ise bu konuda hiçbir bilgi sahibi değildir. Halkımızı aydınlatacak
ulusal  konferanslar, seminerler, paneller, toplantılar ya hiç
yapılmamakta, ya da yapılanlar çok yetersiz kalmaktadır. Bu ulusal görevi
öncelikle üstlenmesi gereken üniversiteler ne yazık ki yeterli çabayı
göstermemekte, özel araştırma merkezleri maddi imkânsızlık nedeniyle yayın
yapamamakta, gazete, dergi, kitaplar neşretmek bir tarafa, resmi raporlarını
bile yayınlayamamaktadır. Yayınlanan bildiri ve raporlar, hantal bürokrasi
tarafından sumen altı yapılmaktadır.
Aydınları
suskun ve sessiz, yetkilileri vurdumduymaz, basını ve medyası popülist ve ucuz
kahramanlık peşinde,  mülki, idari ve askeri uzmanları ortak bir
stratejisi olmadığından çaresiz, bürokratları korkak, sivil toplum örgütleri
bilgisiz, üniversiteleri titr ve unvan peşinde olan bir toplumdan Ermenileri
bahane ederek emperyalist devletlerin saldırılarına  ve soykırım iddialarına
karşı  mücadele etmesini beklemek  ne kadar gerçekçi olabilir?
Bu konuyu enine boyuna işlemeye
devam edeceğiz.
                    
                                
                                
                                
                                
                                
Yorumlar
Kalan Karakter: