AV.ARB.
Ömer KARAYUMAK *
Akdeniz’e hakim olmak, sıcak sulara
Ruslar, Osmanlı Devleti’ne karşı
besledikleri tarihi emellerine ulaşabilmek için yıllardır oynadıkları çirkin
oyunlarına I.Dünya savaşının başladığı yıllarda da ara vermeden devam
etmişlerdir. Siyasi emelleri ve gizli maksatlarını gerçekleştirmek için
kullanmadıkları azınlık, aldatmadıkları aşiret kalmamıştır.
Osmanlı Devleti içinde bulunan hemen
tüm azınlıkları ayaklandırmak için akla hayale gelmedik oyunlar oynamışlardır.
Bazen Kürtleri ve Çerkezleri Ermeniler aleyhine, bazen Ermenileri Kürtler ve
Çerkezler aleyhine, bazen de her iki toplumu birden Müslümanlar aleyhine
kışkırtarak ayaklandırmışlar ve isyanlar çıkarttırmışlardır.
Ruslar, daha Çar I. Petro zamanında
( 1672 - 1725) ortaya atıp, II. Katarina zamanında tatbikat sahasına koydukları
ılık denizlere inme ve oradan Hint okyanusuna yayılma politikasının bir gereği
olarak Osmanlı Devletini parçalamak ve yıkmak istiyorlardı. Rusya, bu
politikasını gerçekleştirmek için 1774 yılında imzalanan Küçük Kaynarca
antlaşmasından sonra harekete geçmiş, Balkanlarda konsolosluklar kurarak Balkan
ülkelerini Osmanlılara karşı kışkırtmış ,teşkilatlandırmış, ve isyanlara
sevk etmiştir. Bu amaçla 1806 yılında çıkan Sırp isyanının, 1827 yılındaki
Yunan isyanlarının 1875-1876 ki Bulgar, Sırp, Bosna- Hersek isyanlarının
çıkartılmasına sebep olmuşlardır.(8)
1878 Berlin Kongresine Başvekil Kont
Gorçakof,londra Büyükelçisi Kont Şuvalof ve Berlin Büyükelçisi Mösye Dubril
katılmıştı .(9) İngiltere temsilcisi ile Rusya'nın temsilcileri arasında ciddi
tartışmaların yaşandığı kongrede, İngilizler, Rus kuvvetlerinin halen İstanbul
civarında bulunmalarını çok tehlikeli buluyorlar ve çekilmelerini istiyorlardı.
Bu yüzden kongrenin Rus kuvvetlerinin çekildikten sonra başlamasını
istiyorlardı. Buna karşılık Rus kuvvetlerinin yerlerinde kalmalarını
kongrenin devam etmesini istiyorlardı. Ancak tıpkı bugün olduğu gibi Avrupa
devletlerinin lideri konumunda bulunan Almanya'nın kongre üyeleri
üzerinde etkisi çok büyüktü. Prens Bismark, " Bu asker çekilmesi
kongrenin vazifesi dışındadır. Bunu İngiltere ve Rusya temsilcileri
kendi aralarında önce müzakere etmelidirler. Eğer uzlaşma sağlanamazsa kongrece
müessir bir hal çaresi bulunabilir." diyerek kestirip atıyordu. Prens
Bismark daha da ileri gidiyor, Osmanlı Devleti temsilcisi Sadullah Bey'in
itirazlarına kulak asmayıp " bunun müzakeresi son buldu " diyerek
Sadullah Bey'e söz hakkı vermiyordu.(10)
1878 Berlin Kongresini 2020 Berlin
Kongresinden ayıran en önemli fark; 1878 Berlin Kongresinde
İngiltere ve Fransa temsilcilerinin özellikle de Lord Salisbury'nin
Yunanlıların çıkarlarını ön planda tutan ısrarıyla kongreye bir temsilci göndermelerine
karar verilmesidir. Bilindiği gibi 2020 Berlin Kongresine Yunanistan davet
edilmemiş ve kongreye katılmamıştır.
Fransızlara gelince: Osmanlı-Fransız
ilişkileri bilindiği üzere, Fransa kralı I.Fransuva’nın Roma-Cermen İmparatoru
Şarlken ile yaptığı savaşta yenilip esir düşmesi ve 1519 yılında
Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman’dan yardım istemesiyle başlamıştı.
Bu ilişkiler, Kanuni Sultan Süleyman
zamanında adeta bir lütuf olarak 1535 tarihinde Fransızlara tanınan
Kapitülasyon ayrıcalığı ile devam edip, 1740 tarihinde yapılan yeni
düzenlemelerle daha da gelişti. Ne var ki; Osmanlı Devleti’nin bu
lütufkarlığını iyi kullanamayan Fransa,1683 tarihinde İkinci Viyana kuşatması
esnasında Osmanlı Devleti yerine, Avusturya’ya yardım ederek ilk ihanetini
yapmıştı. Bunu Napolyon’un meşhur Mısır seferi takip etti. Kavalalı
Mehmet Ali Paşa isyanında da yine ihanetler zincirine devam etmiştir.
Fransa Berlin Kongresi’nde diğer
Avrupa devletleriyle birlikte kongreye katılmış olmasına karşın, İngiltere, Rusya
ve Almanya’nın gölgesinde kalarak fazla bir etkinlik gösterememiştir. Bunu
kendileri de kabul etmekte ve Berlin Kongresi’nin Ermeniler için öngördüğü
şartların tek başına Fransa devleti tarafından yerine
getirilmesinin ne kadar zor olacağının idraki içindedirler.
Münir Süreyya Bey, "Ermeni
Meselesinin siyasi tarihçesi(1677-1914)" isimli eserinde bu olaydan
bahsederken şu bilgileri vermektedir.
“Mesela 20 Ocak 1902 tarihinde
Fransa Mebuslar Meclisinde sosyalist partiden bazı milletvekillerinin yönelttikleri
sorular üzerine donemin Dışişleri Bakanı Mösyö Delcasse buna cevap olarak şu
konuşmayı yapmıştır: “Ermeni sorunu Fransa’ nın Osmanlı Devleti ile kendi
başına halledebileceği bir konu değildir. Uluslararası bir mahiyet kazanan bu
mesele konusunda Osmanlı Devleti Berlin Konferansı’ nda birtakım taahhütlerde
bulunmuştur. Fransa buna ilgisiz kalamazdı. Amacı Osmanlı idaresi altında
bulunan milletlerden birine ayrıcalık verilmesini padişahtan istemek ve o
milletin bu ayrıcalığı etrafındaki diğer milletlere karşı kullanmasına fırsat
vermek değil. Osmanlı idaresindeki bütün milletlere insaflı bir idare ,adil
mahkemeler sağlanması ve dolayısıyla Osmanlı Devletinin devamıyla Avrupa
devletlerinin huzur ve asayişi ıçin gereken güvenliğin teminidir.” (Paris Sefareti
nın 21 Ocak 1902 tarih ve 41 numaralı yazısı Tercüme odası belgelerinden Ek
102) (11)
Münir Süreyya Bey sözlerini şöyle
bitirmektedir:
“Gördüğümüz resmî belgelerin
incelenmesinden de anlaşılacağı gibi üç dönemin ilkinde bize karşı en fazla
titizlenen ve ısrarcı olan İngiliz Hükümetidir. Bu kötü görev tüm şiddetiyle
ikinci dönemde de ingiltere devletinde kalmış, üçüncü dönemde ise tamamen Rusya
devletine verilmişti. Fransa Hükümeti ise İngiliz ve Rus hükümetlerine bütün
Vanlığıyla çalışıp gayret göstererek yardım etmek konusunda asla kusur
etmemiştir. Zaman zaman Fransız devlet adamlarının riyakâr bir şekilde
söyledikleri Fransa Cumhuriyeti’nin bize karşı iyi niyetli arabuluculuk
görevini üstleneceği sözleri hep boş cümlelerden ibaret olmuştur. Fransa yeri
geldikçe milliyetçiliği savunmaktan geri durmamış, genellikle bütün İstanbul
Fransız sefirleri Ermeni meselesinde bizim yararımıza dostça hareketlerden uzak
kalmışlar, özellikle en gergin donemde İstanbul’da bulunan Mösyö Kanbon zaman
zaman coşkuyla zararımıza çalışmakta kusur etmemiştir.
Özetle diyebiliriz ki tarihî ve
siyasî sebepler, bugün kendileriyle savaş halinde bulunduğumuz her uç devletin
bazen müttefikleriyle bir noktada toplanmasını sağlamış, bazen de çıkarları
uğruna birbirlerinden uzaklaşsalar da yine bizim zararımıza olan konularda
birleşen çizgilerinden doğan tarihî ve siyasî sebeplerin doğal zorlamasıyla
Ermeni meselesinde daima aleyhimize çalışmışlar ve başımıza pek çok dert
açmışlardır.”(10“Gördüğümüz resmî belgelerin incelenmesinden de anlaşılacağı
gibi üç dönemin ilkinde bize karşı en fazla titizlenen ve ısrarcı olan İngiliz
Hükümetidir. Bu kötü görev tüm şiddetiyle ikinci dönemde de ingiltere
devletinde kalmış, üçüncü dönemde ise tamamen Rusya devletine verilmişti.
Fransa Hükümeti ise İngiliz ve Rus hükümetlerine bütün Vanlığıyla çalışıp
gayret göstererek yardım etmek konusunda asla kusur etmemiştir. Zaman zaman
Fransız devlet adamlarının riyakâr bir şekilde söyledikleri Fransa
Cumhuriyeti’nin bize karşı iyi niyetli arabuluculuk görevini üstleneceği
sözleri hep boş cümlelerden ibaret olmuştur. Fransa yeri geldikçe
milliyetçiliği savunmaktan geri durmamış, genellikle bütün İstanbul Fransız
sefirleri Ermeni meselesinde bizim yararımıza dostça hareketlerden uzak
kalmışlar, özellikle en gergin donemde İstanbul’da bulunan Mösyö Kanbon zaman
zaman coşkuyla zararımıza çalışmakta kusur etmemiştir.
Özetle diyebiliriz ki tarihî ve
siyasî sebepler, bugün kendileriyle savaş halinde bulunduğumuz her uç devletin
bazen müttefikleriyle bir noktada toplanmasını sağlamış, bazen de çıkarları
uğruna birbirlerinden uzaklaşsalar da yine bizim zararımıza olan konularda
birleşen çizgilerinden doğan tarihî ve siyasî sebeplerin doğal zorlamasıyla
Ermeni meselesinde daima aleyhimize çalışmışlar ve başımıza pek çok dert
açmışlardır.” (12)
Fransa,1878 Berlin
Kongresinden sonra Almanya ile araları açılan Rusya ile yakınlaşmaya
başlayıp, daha sonra İngiltere ile de problemlerini hallederek Osmanlı
devletine karşı üçlü bir ittifak kurarak Osmanlı devletinin parçalanması için
büyük gayretlerde bulunmuştur. O dönemin güçlü devletlerinin arasında yer alan
Fransa da Osmanlı Devletini yıkabilme yarışında üzerine düşeni yerine
getirmekten çekinmemiştir. Ermeni meselesini bahane ederek, Osmanlı azınlıkları
içinde özel bir yeri olan Ermeni halkını en vicdansız bir şekilde kullanmaktan
asla geri kalmamıştır.
Osmanlı Arşivleri Fransız üniforması
giydirilmiş Ermenilerin, her girdikleri köy-kasaba ve şehirlerde yapmış
oldukları mezalimi anlatan raporlarla doludur. Harbiye nezaretine, Dahiliye
Nezaretine, Jandarma komutanlığına, Emniyet umum Müdürlüğüne gönderilen bu
raporları ve şikayetleri okuduğumuz zaman, tarihin en kanlı
katliamlarının Ermeniler tarafından, Türk ve Müslüman Anadolu
halkına karşı işlenmiş olduğunu görüyoruz.
-------------------------
*Tarihçi, Yazar. Başbakanlık Osmanlı
Arşivleri Em. Şube Müdürü, Paleografya uzmanı
(8):Ömer Karayumak, "Mora
İhtilali Tarihçesi" İst.Ün. Ed.Fak.Tarih böl.bitirme tezi" 1978
(9):Mahmut Celaleddin Paşa, a.g.e
sh.622
(10): a.g.e. sh.625
(11):Münir Süreyya
Bey,"Ermeni Meselesinin siyasi tarihçesi(1677-1914)".sh.73,ek belge
102
Yorumlar
Kalan Karakter: