Bizler Müslüman olarak bu dünya yolculuğunda, yaratanın çizdiği istikamette, gönderdiği elçisinin yürüyüşü gibi yürümeye devam edeceğiz.
Rabbimizin rızasına ve lütfedeceği cennetine kilitlenerek yürürken arkadan gelenlere kirli bir yol değil, tertemiz bir yol bırakmaya ve örnek olmaya çalışacağız.
Bu yolda, Allah resulünü örnek alarak yürürsen sevdiklerini yaratana ve sevdiklerine kavuşacaksın.
Yemen, içmen, uyuman, çalışman, okuman, okuduklarını eyleme geçirmen dengeli olsun.
Kâinat denge üzerine yaratılmıştır. En küçük bir zerre lüzumsuz, faydasız değildir.
Hepsinin değerini bileceksin. Rabbimiz bunlar için: “Ellerimizin yaptığı” diyor. (Yasin 71)
Mermerden yapılmış bin yıllık bir tarihi eseri bulsak “küçük bir mermer parçası” deyip atmıyoruz.
Yapımcısına göre değer kazandığını biliyoruz. Eserin çizgilerine zarar gelmesin diye arkeologlar en yumuşak fırçalarla temizliyorlar.
Yolculuğumuz esnasında görüştüğümüz beyaz insan, zenci insan, Kızılderili insan hangi renk ve ırktan olursa olsun onu Rabbimizin şaheseri olarak kabul edeceğiz.
Güzel bir manzaraya, sevdiğiniz bir insana bakarken yönünüz bir tarafta yüzünüz öbür tarafta olarak bakar mısınız? Bakarsanız saygısızlık olmaz mı?
Biz, hayat kumaşımızı dokurken örnek aldığımız sevgili peygamberimizi bize tanıtan Hz. Ali(R.A)’nın sözleri tarih boyunca değerli hattatlarımız tarafından yazılmış, müzehheplerimiz tarafından altınla bezenerek duvarlarımıza süs olmuş “Hilye” sinde Allah resulü “Birine döndüğü zaman bütün vücuduyla dönerdi” buyurur.
Sarayların bahçesinde, lâleler, sümbüller, yaseminler arasında doğmuş, bülbül nameleriyle büyümüş, kuş sütüyle beslenmişsek cenneti hayal edelim.
Yolumuzdan kalmayalım. Solan güller, ölen sevgililer, farıyan güzeller bizi alıkoymasın.
Suyumuz yaseminler üzerine düşen jalelerden, şebnemlerden olsa da besmeleyle başlayıp hamdeleyle bitirelim.
Sularla birlikte çağlayalım, bülbüllerle birlikte Allah’ı zikredip şakıyalım.
Tasvir ettiğim böyle bir yer rüyama bile girmemiştir. Ama filmlerde görüyoruz.
Bizim rüyalarımız bildiklerimizle ve gördüklerimizle sınırlıdır. Böyle güzel yerlerde yaşayanlar da o güzellikleri yaratan Rabbimize şükrünü sunmalıdır.
Çölde, çadırda dünyaya gelen keçi sütü içen, keçi kılından elbise giyen teke çanları, çoban kavallarından başka birde çölün sessiz uğultusunu dinleyen, geceleri donan, gündüzleri yanan bir yolcu isek kumlar sayısınca zikir yapmaya, keçilerle anlaşmaya, yıldızlarla konuşmaya, eşimizle el ele gönül gönüle en az günahla Rabbimize kavuşmaya çalışalım.
Yolcu, eğer devlet başkanı olmuşsan Ebubekir’in sadakati, Ömer’in adaleti, Osman’ın sehaveti (cömertliği) Ali’nin cesaretini giyin de koltuğa oturma, Hüma kuşu gibi insanların durumunu görmek için üzerlerine kanat ger ama gölgen dahi insanlara ağırlık yapmasın.
Ülkendeki bütün kedileri Ebu Hureyre’nin kedisi bil.
Bütün köpekleri Ashabı kehf’in köpekleri bil.
Bütün hayvanları Salih-in (S.A.V) devesi gibi gör.
Evlerinin çeşmelerinden şırıl şırıl ab-ı hayat suyu aksın.
Bütün evlerde gürül gürül Kur’an okunsun.
Süleyman aleyhisselâmın ülkesinde olduğu gibi karıncalar bile gülümsesin.
Bütün bunları yaparsak ne olur? Dünyamız cennet olur. Okunan Kur’anlar kabirde kandil olur. Ekilen yaseminler kabirde cennet bahçesine dönüşür. İnsanlara yük olmazsak günah yükümüz hafifler. “Yasin” suresinin 55-56-57nci ayetlerinde ifade edildiği gibi eşimiz, çocuklarımız, dostlarımızla birlikte cennette solmayan çiçekler, ölmeyen, ihtiyarlamayan, yorulmayan can ve tenlerle zevkin, lezzetin en güzeline kavuşuruz inşallah.