Birleşmiş Milletler ’de demokrasi işliyormuş gibi yapıyorlar.
İki yüz devletten oylama neticesinde 195’i “bu yanlıştır” deseler, 15 üyeli Güvenlik Konseyi’ne gider.
Orada yine demokrasi işletilir gibi yapılır, 14 tanesi “Evet bu karar yanlış” dese ve beşli çeteden yalnız biri, “Hayır, doğrudur” dese, Birleşmiş Milletler ’in ve Güvenlik Konseyi’nin kararı geçersiz olur.
“Bana göre” demeyin.
“Bana göre” diyerek kendi görüşünü kendinden güçsüzlere dayatan herkeste, krallık baskıcılığından bir mikrop var demektir.
Sekiz milyar insanın kendi görüşü, yalnız kendisi için geçerlidir, kimseye dayatma yetkisi kimsede yoktur.
La ilahe illallah/Allah’tan başka yaratan, yaşatan, yöneten ve donatan yoktur, Muhammed, O’nun elçisidir” deyin ve bunda ısrar ediniz ki, ölümlülere kul olmayalım.
Görüş, her insana göre değişebilir.
Benim görüşüm, senin görüşün, onun görüşü gibi.
Aynı ve ayrı görüşte olan topluluklar olur.
Bizim görüşümüz, sizin görüşünüz, onların görüşü gibi.
Peki de, benim görüşüm bana ait midir?
Dünyada ilk nefesi aldığım anda, çevremdeki insanların sevinçlerinin titreşimi hava gibi beni de etkileyerek, dünyaya bakış açımı yönlendirmeye başlarlar.
Evde anne ve baba, okulda öğretmen, hayatta halk, sanatta önden gidenler, siyasette köşeyi tutanlar, yedi kat semadan daha geniş olan görüş alanımı daraltırlar.
360 derecelik açısından insana, dünyaya, sanata, siyasete, tarihe, eşyaya, hakikate, harama, helale, doğruya, yanlışa… Kendi kısır açılarından bakmayı öğretirler.
Sonra sorarlar, “Şu konuda sizin görüşünüz nedir?”
Size çizilen alanda, size gösterilen açıdan, size öğretilen kelimelerle görüşünüzü söylersiniz.
Böylece siz, kendinize özgü/has bir görüş beyan etmenin huzurunu yaşarken, size görüşünüzden dolayı teşekkür eden adam da, “Sen de bizdensin” veya “Onlardansın” diyerek sana bir gömlek giydiriverir.
Bugünkü şartlarda bundan kurtulmak mümkin değil.
1988-1991 yılları arasında birçok il ve ilçemizde konferans olarak verdiğim, 1991 yılında, “Küfür Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” adıyla yayınlanan kitabımda, “Bana bir görüş veya fikir söyleyin, ben onun daha önce ya peygamberler tarafından söylendiğini ya da Firavun, Nemrut, Ad, Semud… gibi gavurluğun önderliğini yapmış olanlar tarafından kusulduğunu gösterebilirim” demiştim.
Üzerinde oturduğunuz sandalyenin kilosunu belirlemek istesek ne yaparız?
Orada bulunanlara sorup “beş kilo” diyenler, “dört” veya “üç” diyenlerin tahminlerini oylama yaparak “dört” diyenlerin sayısı bir fazla gelince o sandalye dört kilo olur mu?
Veya İtalya’da “İsa, Allah’ın oğludur” diyenler seçim sandığına siyah kâğıdı atsınlar,
“İsa, Allah’ın elçisidir” diyenler, beyaz kâğıdı atsınlar, diye oylama yapılsa, “İsa, Allah’ın oğludur” diyenlerin sayısı fazla gelince doğru mu olur.
Veya bir milyon doktora “Viski, votka, rakı gibi içkiler zararlı mıdır, yoksa faydalı mıdır” diye oy attırsalar, içki içenler dahi “zararlıdır” deseler ama siyasiler mecliste bir oy fazlalığıyla içki üretimini, dağıtımını, kullanımını kanunlarla koruma altına alsalar doğru olur mu?
Bir oyla geçen kanunu, karşı parti milletvekili transfer etse, yeniden oylasalar ve bir oyla kazansalar ne olur.
“Bu adamı öldürelim mi, öldürmeyelim mi” diye oylama yapılsa ve bir oyla kabul edilse doğru olur mu?
Hayali konuşmuyorum, Başbakan Menderes ve iki bakanı, Deniz Gezmiş ve iki arkadaşı, İlyas Has ve Hıdır Aslan’ın idam kararları Meclis’te oylandıktan sonra gerçekleşmiştir.
Rabbimiz, günlük amel defterimizi, en sevdiğimiz annemiz, babamız, eşimizin eline vermemiş.
Yazıcı meleklerin eline vermiş.
Sevdiklerimiz, sevince cennete gönderirler, kızınca cehennemin dibine sallayıverirler.
İnsan, insanın insafına bırakılamaz.
Gazze’de cinayet şebekesinin eliyle bu günlerde sekiz bin çocukla beraber 19 bin Müslüman, dünyanın en iyi eğitimini aldığı iddia edilen, ABD Başkanı Biden, Avrupa Birliği başkanları, İngiltere kraliyeti ve başbakanının insafıyla 1900 yılından beri katlediliyorlar.