17.09.2001 tarihli Milli Gazetede, yani Amerikan ekonomisinin beyni, Dünya Ticaret Merkezi ile Amerika’nın siyaset ve savaşının beyni olan Pentagon’un vurulduğu ve Bush oğlu Bush’un Haçlı Seferleri’ni başlattığı günden altı gün sonra yine bu sütunda “AMERİKA AYRIŞIK DEVLETLERİ” başlığı altında yayınlamıştı:
“Rabbimiz, Maide süresinin 32’inci ayetinde:
“Bundan dolayı İsrailoğullarına şöyle yazdık: "Kim, adam öldür¬me¬yen, yeryü¬zünde bozgunculuk çıkarmayan bir adamı öl¬dürürse, bütün in¬sanları öl¬dürmüş gibi¬dir. Kim de bir canı kurta¬rırsa, bütün in¬sanları kurtarmış gibidir. Elçilerimiz onlara apaçık de¬lillerle geldiler. Bundan sonra da onlar¬dan birçoğu yeryüzünde aşırı gittiler” buyurmuş.
Sevgili Peygamberimiz de,
“Müslüman bir insanın öldürülmesinden, (insansız) bir dünyanın yok olması Allah katında daha ehvendir” buyurmuş. (Tirmizi, Diyat 5, İbni Mace, Diyat, 1)
Bu imanla büyüyen İmam-ı Gazali’nin hocası, İmamü’l-Harameyn-el Cüveyni (H.419-478)
“Dünya malının tamamı, bir damla kanla tartılsa kana denk olmaz” der. (el-Ğıyasi s: 256)
Aynı manayı İmam Gazali de el-Müstasfa 1/314’de tekrarlamış.
Aynı kültürden sulanan Mehmet Akif merhum da:
“Bütün dünya için bir damla kan çoktur” diyorlar, sen,
Şu masum ümmetin seller akıttın hûn-i pâkinden” deyivermiş.
Sevgili Peygamberimiz, İslam kültürünün evrenselleşmesi için gayret göstermiş, doğuyu ve batıyı birleştirmiş,
İstanbul’u ve Roma’yı işaretlemiş.
Sağlığında Türkiye topraklarının iki buçuk katı toprak fethetmiş ama iki taraftan harp meydanında ölenlerin sayısı 240’ı geçmemiş. (Bak: Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, Hz. Muhammed’in savaşları, s:11)
Dünya ticaret merkezinde 11.09.2001 günü uçaklarla yapılan saldırı sonunda ölen, yaralanan, yakınının acısıyla feryat edenlere üzüldüm. Göz pınarlarımdan sızan iki damla yaşı,
Kovboyların öldürdüğü yirmi milyon Kızılderili’ye,
Amerika yapımı silahlarla Bosna’da öldürülen üç yüz bin Müslüman’a,
Irak’ta tepelerine yüz binlerce ton ölüm makineleri boşaltılarak öldürülen aç bîilaç iki yüz bin Müslüman’a,
Filistin’de kendini yavrusuna siper yapan babanın kucağında Amerika patentli, içi kurşun, dışı plastik mermiyle vurulan küçük Muhammed’in babasının feryadına o iki damla gözyaşımı paylaştırdım.
Emin olun ki o iki damla gözyaşından arta kalanı bile dünyadaki tüm zalimlerin boğulmasına yeter.
Amerikalı kovboyların yerli halkı nasıl yok ettiklerini öğrenmek için bu katliamın canlı şahidi olan ve gördüklerini yazan İspanyol asıllı papaz Bartolome’de las Casas’ın “Kızılderililer nasıl yok edildi” adı altında Türkçeye çevrilen eserini bir okuyuverin. (Şule Yayınları)
Kanı kanla yıkamaya çalışanlar,
Öfkeyle kalkıp zararla oturanlar,
Kinlerini iyice biledikten sonra önce kendine zarar verenler,
Kendilerini düşünmezlerse, bari çocuklarını düşünsünler.
Afganistan veya bir başka yerde öldürecekleri her masum insanın geride bıraktığı çocukları, sizin torunlarınızın düşmanı olarak karşılarına çıkacaklar.
Bari kendi torunlarınıza acıyın” demiştim.
Bu günlerde, sahasının uzmanı profesörlerimizle emekli generallerimizin televizyonlarda, ekonomik, psikolojik, stratejik yönlerden bakarak, Amerika’nın kesinlikle düşüşe geçtiğini,
Yıkılmasının mukadder olduğunu,
Hiçbir tedbirin bu çöküşü engelleyemeyeceğini,
Para karşılığında adam öldürmek için cepheye gönderecek asker bulamaz hale geldiği veya tetiğe basmadığı,
Halkının seyahate çıkmadığını,
Ticaret ve sanayi patronlarının evlerinden dışarı çıkmadıklarını,
Böylece sanayi ve ticarette de eski günlerin anısıyla yaşamaya başladıklarını anlatıp dururlarken “AMERİKA AYRIŞIK DEVLETLERİ” isimli yazımı sizinle tekrar paylaşmak istedim.
Akif merhum ne güzel söylemiş:
“Sanıyorlar kafa kesmekle, beyin ezmekle,
Fikr-i hürriyyet ölür. Hey gidi şaşkın hazele!
Daha kuvvetleniyor kanla sulanmış toprak:
Ekilen gövdelerin hepsi yarın fışkıracak!"
Afganistan’ı 1878 yılında işgal eden İngilizler, gün batmayan imparatorluğa sahip iken daha sonra gün doğmayan bir adacığın içinde sıkışıp kaldılar.
Afganistan’ı 1979 yılının sonlarında işgal eden Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, on sene sonra birliğini kaybetti on beş parçaya bölündü, paramparça oldu.
Cengiz Han’ın (1162-1227) sahip olduğu güce henüz Amerika ulaşamadı. 27 yılda Çin’i, Hint’i, Asya’nın tamamını, Doğu Avrupa’yı işgal etmiş, özellikle Müslüman ülkelerde taş üstünde taş omuz üstünde baş bırakmamış ama torunlarının hepsi Müslüman olmuş ve İslâm dinine çok büyük hizmetler etmişler.
Hülagu’nun, Bağdat’ı işgalinden bahseden bütün tarihler, işgal kuvvetlerinin öldürdükleri insanların kokusundan şehirde duramaz hale geldiğinden, Bağdat’taki bütün kitapların Dicle Nehri’ne döküldüğünden ve Dicle Nehri’nin haftalarca mürekkep renginde aktığından bahsederler.
O işgal günlerini yaşayan ve sağ kalan değerli ilim adamları bir anlığına ümitsizliğe düşmemişler, geri adım atmamışlar.
“Kitaplar yeniden yazılır” demişler ve işgalcilerin Müslüman olması için çalışmışlar.
Bir asır geçmeden Hülagu’nun torunlarından Müslüman olmayan kalmamış.
Ve o işgalden sonraki asır, en değerli eserlerin verildiği asır olmuştur.
Eh ne diyelim, “Darısı Amerika’nın başına”.