Çünkü silahı yapan da akıldır.
Hendek/Ahzab harbi için Medine önüne kadar gelen gözü dönmüş Mekkeli müşrikleri, Hayber Yahudilerini ve etraftan toplanan beş altı kabilenin savaşçılarını, Sevgili Peygamberimiz kan akıtmadan onları geri döndürmüştür.
Hendek/Ahzab savaşı Ahzab süresinin 9-26’ncı ayetleri arasında haber verilir.
Siret yazarları, düşman savaşçılarının sayısının on bin civarında olduğunu, Müslüman erkeklerin üç bin civarında olduğunu haber verirler.
Casusluk, gizli servis, ajanlık, çaşıt, hafiye, köstebek, gizli polis gibi adlarla anılan teşkilat, her kabile ve her devlette kendi imkânları ve anlayışları doğrultusunda olmuştur ve olmaya da devam etmektedir.
Günümüzde her devletin birkaç tane gizli görevlisi vardır.
Ücreti bol olduğundan burada çalışmayı tercih edenler olur.
Günümüzde para için gizli görevli olanların daha fazla paraya kendi ülkesinin sırlarını sattığı haberleri hep vardır.
Sevgili Peygamberimiz, Mekke’den Medine’ye hicret ederken Müslümanlığını açıklamadığından amcası Abbas’ı Mekke’de haberci olarak bıraktığını yazar bazı tarihçilerimiz.
Gönderdiği insanlar, Abbas’ın (Allah ondan razı olsun) yanına uğrayıveriyorlar. Abbas da Mekke parlamentosunda sözü geçen birisi.
Efendimize orada alınan kararları anında bildiriyor.
Mekke’nin fethine dek ajan olduğunu hiç kimse fark etmiyor.
Parlamentoda konuşulurken tedbirler alınıyor, neler yapılacağı görüşülüyor, o da Müslümanların korkusunu Mekkelilerin yüreklerine salıyor.
“Ya şöyle yaparlarsa, Medine Yahudilerini toplarsa onların içinde 300 süvari, 500 develi, şu kadar adamları var” diye korku salıyor.
Neticede alınan kararı bir adamıyla Peygamberimize bildiriyor.
İman, ihlas, liyakat ve gönüllülük kurallarına göre kurulan teşkilatta ihanet en aza indirilir.
Efendimizi tuzağa düşürmek için çok çalışmışlar.
Etraf kabilelerden Müslüman ticaret kervanlarına saldırmalar yapılıyor.
Efendimiz de onları teskin etmek için Katafan kabilesinin yanına kadar gidiyor, oradan bir anda fikir değiştirip geri geliyor.
Eğer gitse onu tuzağa düşürecekler.
Onlar şunu istiyorlar; Efendimiz askeriyle oraya gitsin, o esnada Mekkeliler ve diğer kabileler, Hayber Yahudileri ile Medine Yahudileri, sözleşmelerini bozarak düşman safında yer alacaklar, Medine’ye hücum edecekler; yakıp yıktıktan, çoluk çocukları tamamen yok ettikten sonra Efendimiz’i de bir vadide kıstırıp yok edecekler ama Efendimiz bir müddet gittikten sonra fikir değiştirip gerisingeriye dönüyor.
Medine’de şehrin etrafına 5,5 km uzunluğunda, 9 metre eninde 4,5 metre derinliğinde (Prof. M.Hamidullah’ın araştırması) hendek kazdırıyor.
Buradan en hızlı at karşıya atlayamaz, düşen de çıkamaz. İnsan da çıkamaz, zaten çıkıncaya dek başındaki Müslüman onu haklar.
Hendeğin karşısına çok fazla sayıda düşman gelip yığılıyor, arka tarafta Yahudiler var. Yahudilerle anlaşma var ama onlar Mekkelilerle anlaşmışlar.
Efendimiz de, Müslüman olmuş fakat Müslümanlığı hiç bilinmeyen Numan bin Mesud isimli sahabeyi Yahudilerin yanına gönderiyor.
Diyor ki: “Mekkeliler, Muhammed’le anlaştı, yakın zamanda geriye gidecekler. Onlar geriye gidecek olursa siz de sözleşmenizi bozdunuz.
Müslümanlar anında hücum edecek ve sizi yok edecekler. Onun için Mekkelilerin ileri gelenlerinden 20 veya daha fazla rehine isteyin, madem harp edecekler, sizin tarafınızda harp etsinler; böylece kendinizi garantiye alın.”
Oradan da Ebu Süfyan’ın yanına geliyor ve diyor ki: “Muhammed galiba cumartesi günü harbe başlayacak. Eğer o gün başlarsa Yahudiler harp etmezler. Böylece sizi yalnız bırakacaklar ve sizin hakkınızda da biraz şüpheleri var. Muhammed’le anlaşmışlar ve ileri gelenlerinizden birazını isteyip, Muhammed’e teslim edecekler rehine olarak.”
Her iki tarafla böyle konuştuktan sonra Efendimizin yanına geliyor.
Daha sonra Yahudilerden bir heyet Mekkelilerin yanına geliyor ve rehine istiyorlar.
Ebu Süfyan da, “Aldığım haber doğru imiş” diyor ve rehineyi vermiyor.
Vermeyince Yahudiler de, “Bize gelen haber doğru imiş, rehineleri vermeyince kaçacak” diyor.
Ebu Süfyan’ın oradan da ümidi kesiliyor ve Mekke’ye geri dönüyor.
Kesin, kararlı, Müslümanların üç katı savaşçıya sahip on kadar kabile savaşçıları akıllı bir Müslümanın taktiği ile savaş engellenmiştir.
Yunus Emre:
“Söz ola kese savaşı söz ola bitüre başı
Söz ola ağulu aşı balıla yağ ide bir söz” diyor.
Evde, köy, mahalle, şehirde, devlette ve devletlerarasında en etkili sözünüzü sulh/barış tarafına kullanınız.
Çünkü Rabbimiz, “Ve’s-Sulhu hayr/Barış, en hayırlısıdır” buyurur. (Kur’an, Nisa süresi ayet 4/128)