Müslüman, zamanı, mekânı, güneşi, ayı, çiçeği, böceği gibi.
Yaratan’ın kurallarına göre hareket eder.
Yani hayatının kıstası/ilkesi İslam olmalıdır.
Bir şeyin "ilke" olabilmesi için çağlar onu eskitememeli.
Zaman kalıpları içinde sıkışıp kalmamalı.
"Bir varmış bir yokmuş, elli sene önce şöyle bir kanun varmış" diye masallaşmamalı.
Tutarlı olmalı.
İmanla, amelle, siyasetle, hukukla, tabiatla, denizle, yıldızla çelişkili olmamalı.
Ayda, Mars'ta, Malezya'da, Kanada'da velhasıl evrenin her yerinde geçerli ve uyumlu olmalı.
Anlaşılır ve güzel olmalı.
Bu tarife sığan bir ilkeyi koyacak olan, güneşi doğdurmaya, ayı hilal halinden dolunaya çevirmeye, geceyle gündüzü getirip götürmeye bütün zaman ve mekânları yaratmaya gücü yetmelidir.
Kendisi masal olmuş, tarih olmuş, tarih sahnesinden silinip gitmiş insanların koyduğu ilkeler de, masal olur veya fikir hayatımızın mezarlığında yerini alır.
Güzel insanların güzel ilkeleri, mevsimlik kelebekler gibi gönül ufkumuzda bir zaman kanat çırpar ve ölür.
İçi dışı küfür dolu olan, inkâr ekip isyan dikenleri bitiren insanların ürettiği ilkeler de, pislik böcekleri gibi bir müddet pis koku yayarak insanları rahatsız edebilirler ve sonunda Firavun mezarlığına defnedilirler.
"...İZM'ler mezarlığı" diye ansiklopedik bir kitap yazmaya kalkılsa birkaç cilt oluşturur.
606 sahifeden altı bin küsur ayetten meydana gelen Kur'an-ı Kerim’imiz bin dört yüz sene önce inmesine rağmen bir tek ayeti eskimemiş, pörsümemiş, yeni inmiş gibi Cebrail buğusu üzerinde.
Al-i İmran Suresi 133, Hadid Suresi 21’nci ayette, "Cennete doğru koşuda yarış yapın" emredildiği gibi çocuklarımızı, cennete layık olacak şekilde yetiştirelim.
Anne yavrusuna göğsünden ak sütünü tertemiz akıtıp bedenini geliştirirken ağzından da Kur'an ayetleri bir şelale gibi çocuğun beynine akmalı.
Ak sütün gıdası, pak Kur'an ayetlerinin ihtizazıyla büyümeli.
Kalbine kötü kelimeler, kalıbına haram lokmalar girmemeli.
Türkçeyi konuşamayan, Kur'an’ı okuyamayan çocuklarımıza günümüzde sömürge dili İngilizceyi öğretmeden önce cennet delikanlısı olarak yetiştirmeli.
Ateist, komünist, Budist, Hıristiyan, Yahudi... İslam'ın dışında kalan insanlar inkârlarını veya sapık fikirlerini söylediklerinde veya yazdıklarında yüreğimiz yanmalı.
"Bu adam cehenneme doğru koşuyor ben buna engel olmalıyım" demeli ve gönlünden yakalamalı.
Yoksa çağımızda yalama olmuş "sevgi" sözcüğüne sığınarak her türlü pisliği yayanlara alkış tutarak, cehennemdeki ateşine ve ateşimize benzin dökmeyelim.
Bir kısım yazarlarımız, geçmişin kötülerine söverek geçimini temin ediyor, bir kısmı da geçmişin iyilerini överek geçiniyor.
Biz "ibn-ul vakt"iz zamanımızın velileri ile delilerini,
Müslüman’ıyla kâfirini tanımakla, Müslüman’a destek, kâfire iman yolunu göstermekle görevliyiz.
Kâfirler, dünya çölünde yolunu kaybeden kafileler gibidirler.
Çölde yolunu yitirmiş bir kafile için her tarafın doğruluk ve eğrilikleri, eşittir. Bir tarafa üç gün gidersiniz sonra geri dönersiniz, sonra sağa sonra sola döner öyle gidersiniz.
Kur'an’ın ifadesiyle (Nahl 92) ördüğünü çözen, çözdüğünü tekrar ören, tekrar çözen kocakarı gibi olmamalıyız.
Günümüzde kıstas/ilke erozyonumuz pek yok. Olmayan şeyin erozyonu olmaz.
Dağdan toprak kayması erozyondur. Bizim İslamcı aydınımızın imanının dışında kültürünün yüzde doksanı çağımızın dikte ettirdikleridir. Diktelerine “ilke” deyivermişler.
Biz bu yüzde doksanlık çağdaş kültürümüzü başörtüsüyle İslamileştirmeye çalıştık.
Plajda mayolu ve külotlu bir kadın, başörtüsüyle ne kadar tesettüre riayet ediyorsa biz de o kadar riayet ediyoruz.
Erozyona uğrayan çağdaş ilkelerdir. Her saatte bir doğuyorlar ve ölüyorlar. "Dün dündür, bugün bugündür" ilkesizlik ilkesi bizlerde de görünüyor ve erozyona uğruyor.
İnsanlara, Rahman’ı tanıtalım, şeytanı değil.
İdris’ten (S.A.V.) çokça bahsedelim, iblisten sakındıralım.
Değerli zatlar eserlerini yazarken, "Bu eser size Kur'an'ı ve sünneti gösterecek bir gözlük gibidir. Gözlüğün camı ve çerçevesine bakarak oyun oynamayın onun gösterdiğini görün" dediler ama bir kısmımız camı göreceğim derken manzarayı göremedi.
Ferdi kabiliyetleri kendi icadımız olan ilkelerle törpülemeyelim.
Cemaatçilik ruhu şahsiyet törpüleme yeri olmamalı.
Cemaat liderinin küçücük alanına bütün fertleri sokmaya çalışmak sığmayanları yontmak, törpülemek yanlış.
Cemaate katılan her fert o cemaate yeni ufuklar açabilir.
Hedef insan olsun.
Hep gençliğe yatırım yapanlar yanılırlar
İlk Müslüman olanları düşünmeliyiz.
Bir kadın Hz. Hatice, bir çocuk Hz. Ali, bir ihtiyar ve işveren Hz. Ebu Bekir, bir işçi Hz. Zeyd b. Harise. Allah, hepsinden razı olsun