Bir kâfirin Müslüman olması için ilk şart, Kelime-i Şehadet’i yani Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve rasülühü/Ben şahitlik yaparım ki, Allah’tan başka yaratan, yaşatan, yöneten ve donatan yoktur. Ve ben yine şahitlik yaparım ki, Muhammed, Allah’ın kulu ve Rasülüdür” demesi ve gönlüyle de tasdik etmesidir.
Gönülden tasdik ettiğini biz bilemeyiz; biz, dilden söylediğine inanırız ve ona göre muamele ederiz.
Namazımızdan, orucumuzdan, zekâtımızdan, haccımızdan önce gelir Kelime-i Şehadet’e inanmak.
Diğer emir ve yasaklar da imandan sonra amel-i salihe girer.
Onun için İ’la-i Kelimetullah yolunda çalışmak ibadetlerin başında gelir.
Allah’ın adının bütün gönüllere estirilmesi ve bütün kalplerin Kur’an’ın tarif ettiği imanla süslenmesi olayıdır İ’la-i Kelimetullah.
Müslümanların hepsi, gücü oranında bunu yapmakla sorumludur.
Ailenin kendi çocuklarına, öğretmenlerin kendi öğrencilerine, üniversitelerin kendi talebesine, komutanların kendi askerlerine… Kelime-i Şehadet’i manasıyla beraber öğretip ardından İslami emir ve yasakları uygulamasına geçmesi görevimizdir.
Ölüm var, ölüm.
Rabbimiz buyurur:
“O gün mal ve evlat fayda vermez.
“Ancak Allah'a selim/temiz bir kalple gelenler müstesna. (Onlar kurtulacak.) (Şuara süresi ayet 26/88-89)
Dünyayı alıp ahireti satan kâfirler için Sevgili Peygamberimiz şöyle der:
“Kıyamet günü kâfir getirilir ve ona şöyle denir: “Dünya dolusu altının olsa bu cehennemden kurtulmak için o altınları fidye olarak verir misin?”
Kâfir, “Evet” der.
Ona, “Dünyada iken senden bunun daha kolayı (Müslüman olman) istenmişti denir” (Buhari, Sahih, K. Rikak, Bab. Men Nukışe, Müslim, Sahih, K, Sıfatül Kıyame, Bab, Talebül kafiri el fidae)
Yunanlı grafiker bir bayanın Müslüman ettiği bir Türk’ü biliyorum.
Yunanlı bayan Müslüman olmaya karar vermiş ve İstanbul camilerinden birinin imamına başvurmuş.
İmam da beni çağırdı.
Bayan İngilizce biliyor, tercümanımız kem-küm ediyor.
İmam, caminin karşısındaki halıcıda çalışan birini getirdi.
Onun İngilizcesi de su gibi akıyor. Beş yıl İngiltere’de kalmış.
Yarım saat kadar Kelime-i Şehadet’in anlamını anlattım, çok güzel terceme ettiğini zannediyorum.
La İlahe illallah’ı anlatırken “Yaratan, yaşatan, yönetenin ve donatanın Allah olduğunu, Turgut Özal ve Karamanlis’in Allah karşısında seninle eşit yerde durduğunu, hepimizin O’nun verdiği nefese muhtaç olduğumuz gibi O’nun belirlediği hukuka uymamız gerektiğini” anlattığımda gözlerinden iki damla yaş geldi.
Sevgili Peygamberimizi de anlattıktan sonra tercümana “Kelime-i Şehadet’in Arapçasını ben söyledikten sonra o aynı kelimeleri tekrarlasın” dedim.
Tercüman, Yunanlı bayana bir şeyler anlattıktan sonra bana döndü ve “O kelime ne idi?” dedi.
“Sen bilmiyor musun?” sorusuna bilmediğini söyleyince ben ona, “Bak senin bu Kelime-i Şehadet’i bilmediğini bu bayan bilmesin. Önce seni Müslüman edelim, sonra Yunanlıyı” demiştim.
Şu anda dünyayı kana bulayanlar, kendilerini Firavun, Nemrut, Ebu Cehil gibi put adam yerine koyanlardırlar.
Onlara en lazım olan şey Kelime-i Şehadet’e yürekten inanmalarıdır.
Ülkede veya ülkeler arasında suç işleyen Müslümanlar, büyüteçle dünyaya gösteriliyor ve İslam’ı karalama vasıtası yapılıyor.
Dünyadaki suç işleyen bütün Müslümanların kendilerini savunmak için bir yılda öldürdüğü insan sayısını toplasanız, ABD’nin, Rusya’nın, Çin’in devletlerinden herhangi birinin bir ayda öldürdüğüne denk olmaz.
Dünyadaki bütün hırsızların çaldığı malın toplamı, yine ABD’nin, Rusya’nın ve Çin’in bir ayda sömürdüğüne denk olmaz.
Onun için Kelime-i Şehadet üzerine ayet ve hadisler en önemli araştırma, anlama ve uygulama konumuz olsun.