Bu yaz, deniz manzaralı bir kahvehanede, bir masanın etrafında üç kişi otururken oradan ben geçip giderken onlardan biri önüme geldi ve beni tanıdığını, bir çay içmemizi teklif etti.
Oturduk, çay içerken kendilerini tanıtırken beni tanıyan, yanında oturan oğlunun halen görevde albay olduğunu söyledi.
Sohbet esnasında albay, camilerimizdeki iç görüntülerden birinin, hemen hemen bütün camilerde aynı olduğunu ve kendisine ters geldiğini söyledi.
Kendisini bu hassasiyetinden dolayı tebrik ettim; onun dediğinin dine aykırı olmadığını dedikten sonra “Bunu bana söyledin ama o camide devamlı namaz kıldığı halde senin aklına geleni o cemaate söyleme. Hiç aklında olmayan şeyi ona söylersen her camiye girişinde senin söylediğin aklına gelir ve rahatsız olur” dediğimde “Tamam, doğru” dedi.
Mimar Sinan zamanında taşları süslerken kullanılan bazı desenler, o gün sorun olmazken, günümüzde aynı deseni kendilerine amblem yapanlar nedeniyle günümüzde terk edilmesi normal ama Mimar Sinan’ı ayıplamak veya o eski deseni tahrip etmek de, teşhir etmek de doğru değil.
Camide cemaatin aklına bile gelmeyen o deseni gösterip “yanlış” demek de doğru değil.
Sen söyledikten sonra o cemaat, her girişinde o desene bakacak ve aklını ibadetten ona çevirecek ve sen de günaha gireceksin.
Mastır, doktora yapanlar, makale yazmak zorunda kalanlar, o makaleden bu ülkede kim ne kadar yararlanacak diye de düşün.
Hicri bilmem kaçıncı asırda ünlü iki âlimin arasında geçen bir tartışmayı yayınlamak kime ne fayda verecek diye de düşün ve kafa karıştırmaktan başka kimseye faydası olmayan şeyleri yayınlamayın.
O tartışma, kütüphanelerdeki raflarda zararsız bir şekilde kalsın.
Ayasofya Camii imamı iken bir vaazımda söylediklerim nedeniyle iki müfettiş geldi Ankara’dan.
Sorgulamaya geçmeden önce bu teftişten rahatsızlığımı bildirirken bazı kelimelerim herhalde bir kızgın çıkmış ki, müfettişlerden biri, “Usulen yapıp gideceğiz; bir şey çıkmaz” dedi.
Ben de onlara, “Çok şey çıkar. Bu İstanbul’da üç binin üzerinde imam, bu teftişi duyarlarsa ve onlar da ağızlarını kapatmaya giderlerse, tebliği engelleme günahıyla ahirette sorguya alınabileceğinizi hatırdan hiç çıkarmayın” demiştim.
O günlerde cami cemaatine çok güzel bir hizmet başlatan imamımızın bu faaliyeti, çok satan bir gazetenin manşetinden verilince, Ankara’daki yetkili, basına, “Görevlimiz, görevini yapmıştır” demesi gerekirken, “Gerekli soruşturma başlatılmıştır” derken, o imama zarar vermeyeceğini, ben o imama söyledim. Ankara’dakiler seni onların önüne atıvermez” dedim ve atmadılar da.
Ama çok satan gazetenin manşetten, “Soruşturma başlatılmıştır” haberi üzerine, Türkiye’deki bütün imam ve vaizleri olumsuz etkileyeceğini gazete biliyor da demeci veren düşünmüyor.
Onkoloji Dr. Mehmet Arslan’ın “Putlara tapınma! Saygı Allah’a olur” demesi üzerine hemen hapsedilmesi, nerelerde, nasıl yaralar açacağını sosyologlarımız bile hayal edemezler.
İki gün sonra şartlı serbest bırakılsa da etkisi devam edecektir.
İnternette, hapsedildiği haberi, şartlı serbest bırakıldığı haberinden daha fazla yaygındır.
İslam’a ve Müslümanlara yan bakan bir gazete veya dergide, yazarın birinin İslam’a saldıran sözlerini alıp, kendi köşenizde, televizyonlarda, radyolarda, konferanslarda, vaazlarda sakın o yalan ve iftirayı naklederek tenkit ederseniz, onun arzu ettiğini yerine getirmiş ve daha çok insana yalanı yaymış olursunuz.
O iftiranın veya yalanın kendisini aktarmadan doğrusunu, akli ve nakli delillerle ispat edebilirsiniz.
Biz, yalan yanlış ve iftira hamalı değiliz.