Zor durumda, çaresiz ve kimsesiz kaldığınız oldu mu hiç?
Allah vermesin, başa getirmesin, kaderde varsa yardımını esirgemesin.
Rabbimiz, bizim bu dünya denen imtihan salonunda karşılaşılan bütün zorlukların çıkış yollarını bize Kur’an-ı Kerim’iyle öğretir.
Önce erdemli, iyiliksever, dürüst adam yetiştirmemizi ister, yolunu da gösterir ve der ki:
“Yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz iyilik değildir.
İyilik, ancak Allah'a, âhiret gününe, meleklere, kitaba, nebilere iman eden, malı O’nun sevgisiyle (çok sevdiği malından) yakınlarına, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelerin hürriyetine kavuşması için veren, namaz kılan, zekât veren, söz verdiklerinde sözlerini yerine getiren, zor ve dar zamanlarda ve savaş anında sabredenler(in yaptığı)’dir. İşte doğru olanlar onlardır. Ve işte Allah'tan sakınanlar da onlardır.” (Bakara süresi ayet 2/177)
Bu ayetin tefsirini “Şifa Tefsiri”nden bir okuyuverin.
Ben bu gün, yolda kalmışlara yardımdan bahsedeceğim.
“Yolda kalmış” deyince ne aklınıza gelir bir düşünün.
Tefsirlerin birçoğunda, uzun yollardan gelen, kalacak yeri olmayan, yiyecek alacak parası bulunmayan insanlardan bahsederler.
Rabbimiz, zekât mallarının kimlere verileceğini açıklarken yolda kalmışlar için de verilmesi gerektiğini şöyle bildirir:
“Allah’tan bir farz olarak sadakalar, ancak fakirlere, düşkünlere, onun üzerinde çalışan (memur)lara, kalpleri ısındırılacaklara, kölelere, borçlulara, Allah yolunda (cihat edenlere) ve yolculara aittir. Allah her şeyi bilen hükmünde hikmet sahibi olandır.” (Tevbe süresi ayet 9/60)
“Eskidenmiş onlar. Biz, gemi, tren ve uçaktan sonra uzaya gidiyoruz. Ne demek yolda kalmışlara yardım?” denebilir.
Dün, kızım anlattı, akşam size gelirken, metroda on-on iki yaşlarında üç çocuk, paralı geçiş yerinde duruyorlar ve mahzun bakışlarıyla güvenlik görevlisine bakıyorlar.
Durumlarını sordum, kart ve para olmadığını, güvenlikçinin de geçişe izin vermediğini söylediler.
Ben de kartımı çıkardım tam basacakken, çocuklardan biri, “Sen bir defa bas, biz üçümüz birden geçeriz” dediler ve öyle yaptılar.
Otobüs, metro ve metrobüslerde kartının yetersiz olduğunu cümle aleme duyuran zil sesini duymadınız mı?
O zil sesi, “İmdaaat” sesidir.
Cebinde de para yoksa, işte o, yolda kalmış demektir.
Parası yoksa, kart da sıfırlamışsa ne yapsın?
Hemen kartınızı uzatınız ve şehrin göbeğinde yolda kalmış birine yardım ediniz.
“Ama ben emekliyim, kartım yalnız bana aittir, elimden bir şey gelmez” demeyin.
O kartınıza hemen biraz para yükleyip, yardıma hazır hale gelebilirsiniz.
Uzaya gitsek de, orada da yolda kalmış uydular, enerjisi bitmiş uydular, insanlı uydularda gıda ihtiyacı olanlar, pili biten uydular, tamire ihtiyaç olan ama merkeziyle bağlantısı kesilmiş uydular…
İleride, uzayda yolculuk yapanlar da ayda suyu bitenlere sularından vereceklerdir.
Âlemlere Rahmet Hazreti Muhammed aleyhisselam bakınız ne buyurur:
“Sizden yardım isteyen, at üzerinde bile olsa, sizin ona verdiğiniz, onun hakkıdır.” (Ebu Davud, Sünen, K. Zekât, bab 34 Hakku’s-sail, Ahmet Müsned, Hüseyin bin Ali hadisi)
Rabbin rahmet kapısından ayrılma ama sen, zor durumda olup kapına geleni de gelemeyeni de boş çevirme.
“Çölde, yolculara ve hayvanlara, gölge olsun diye ekilen servi/Arabistan kirazı ağacını, haksızca kesenin kafasını, Allah celle celalüh cehennem ateşine doğru yöneltsin” buyurmuş. (Ebu Davud, sünen, K. Edep, bab Katu’s-Sidr171, Hadis 5239)
Bizim köyde “Kızılyokuş” denilen yokuşu çıkınca dinlenmek için pür/ardıç ağacının gölgesinde dinlenilir ve biraz yukarıdaki “Musalla” denilen yerde, meşe ağacının gölgesinde namaz kılınırdı.
Ülkemizde üniversite raporlarına göre yaşı iki bini geçen ardıç ve çınar ağaçları, genellikle yol üzerinde geçit yerlerinde, yolculara serinlik veren ağaçlardır.
Dağlarda olanlar, yakmak için, kereste olsun için, çeşitli sebeplerle kesilirken gölgelik olan, musalla
görevi gören ağaçlara balta vurulmamıştır.
Bir hadis, binlerce asırlık ağaçların yaşamasını da sağlamıştır.