İşi aceleye getirmeyen, atacağı adımın, konuşacağı kelimenin nereye varacağını bilen, dengeli hareket eden adamın duruşuna teenni denir.
Bu bütün insanlar tarafından sevilen, takdir gören bir güzel huydur teenni/ağırbaşlılık.
Rabbimiz, yöneticilere ki, herkes yöneticidir; hepimize birden:
“Ey iman edenler, eğer bir fasık size bir haberle gelirse onu araştırın ki, bilmeden bir topluma sataşırsınız da, sonra yaptığınıza pişman olursunuz.” buyurur. (Kur’an, Hucurat süresi ayet 49/6)
Eşiniz, çocuğunuz, komşunuz, arkadaşınız hakkında hoşunuza gitmeyen veya giden bir haber geldiğinde hemen acele edip karar vermeyin.
Araştırın ve aslını astarını öğrendikten sonra kararınızı verin.
Devlet yöneticileri, kendilerine gelen her habere göre hareket etseler, haber ajanları ile ajansların oyuncağı olurlar.
Hâkimler, deliller ve şahitlerin bile uydurma veya yalancı olabileceklerini de hesaba katarlar ve doğru karar için araştırmalarını yaparlar.
Sevgili Peygamberimiz,
“Teenni/ağırbaşlılık Allah’tandır, acele ise şeytandandır” buyurur. (Beyhaki, Sünen-i kübra, K. Adabü’l kadı bab 9 eltesbbütü fil hukm)
Alacağınız kararlarda iş adamlarının yaptığını yapınız.
İşadamı, parasının çarçur olmaması için uzmanına danışıyor; raporlar hazırlattırıyor, en ucuza en güzelini kim yapar, kaça yapar, ne zaman yapar, nereye yapar gibi araştırma yaptırıyor.
Yapacağın işin, söyleyeceğin sözün getirisini, götürüsünü, istiharesini, istişaresini tamamlamadan aceleye getirme
Sevgili Peygamberimizin mürsel hadisinde:
“Bir işi yapmak istediğinde sonunu da düşün. Eğer hayırlıysa hemen yap; sonu kötü ise hemen o işe son ver.” buyurur. (Abdullah bin Mübarek, K. Zühd, babü’l-mevıza, hadis no 531)
Hayırlı işlerde acele etmek gerekir.
Hatem-i Esam:
“Acele şeytandandır, ancak beş şeyde acele etmek sünnettir: 1- Müsafiri doyurmak, 2- Ölüyü defnetmek, 3- Bekarı evlendirmek, 4- Borcu ödemek, 5- Günahlara tevbe etmek”. (Gazali, İhyaüd’din)
Hayırlı işlerde acele gerekir, bu acele bile usulüne uygun yapılmalıdır.
Namazı vaktinde kılmak, zekât farz olduğunda hemen zekâtı vermek, oruçluyken iftarı acele etmek de sünnettir.
Allah Rasülü, devesinde ve arkasında amcası Abbas’ın oğlu Fazl ile sakin bir şekilde inerken, Ashabın at ve develerinin hızlı gitmesi için bağırıp çağırmaları üzerine Sevgili Peygamberimiz, elindeki değnekle işaret ederek:
“İnsanlar, sakin olunuz. İyilik, develeri ve atları koşturarak olmaz. Size sakinlik gerek” buyurmuş. (Buhari Sahih, K. Hac bab 95)
Uzun yoldan gelmişsiniz, hasret bitmiş, en çok sevdiğinize kavuşma zamanı gelmiş, ne yaparsınız?
Önce kendinize bir çekidüzen vereceksiniz ve ondan sonra sevdiğinize kavuşacaksınız.
O sirac-i münir/ışık saçan Sevgili Peygamberimiz’i görmek için bülbüllerin gül mevsimindeki coşkusunu kıskandıracak şekilde Medine’ye gelen Abdülkays heyetinin davranışını okuyalım:
Zari’ anlatıyor: “Medine’ye gelince yüklerimizi indirmek, Peygamberimiz’in elini ve ayaklarını öpmede acele ettik. Ancak Münziru’l-Eşecc, bekledi, elbise çantasını açtı, iki elbise giydi ve Peygamber’in (s.a.v.) yanına geldi ve Allah’ın Rasülü ona, ‘Sende iki tane kıymetli elbise var. O iki elbiseyi Allah sever; onlar, hilm/akıl, yumuşak huy ve ağırbaşlılık’ buyurdu.
Eşecc, ‘Ya Rasülelleh, bu iki özelliği ben mi kazandım, yoksa Allah celle celalüh mü bana verdi’ dedim,
‘Elbette sana Allah verdi’ buyurdu” (Ebu Davud, Sünen, K. Edep, bab 162)
Yorgun argın ona koşan da bizim sevgilimizdir, dinlendikten sonra, güzel elbiselerini giyip öyle giden de bizim sevdiklerimizdir.
Var olan giysilerimizin en güzeliyle dostlara kavuşalım ve bütün yapıp ettiklerimizi kendimizden bilmeyelim.
Önce “takva elbisesiyle” donanalım, hilm ve vakar ile takva elbisesini süsleyelim.
Güzel yüzü, güzel sesi kim verdi.
Güzellik salonunun sahibi neden güzellik kraliçesi seçilemez?
Neden herkes en güzel sese sahip olamaz?
Biz, bize verileni, verenin gösterdiği yolda kullanmaya çalışacağız.