Bir profesörümüz, ABD’ye üniversite adına gittiğinde, Amerika’da yaşayan arkadaşına, “Filan saatte sizin şehrin havaalanına ineceğim” der.
Havaalanına inince telefon eder.
Arkadaşı, “Havaalanı otobüsüne bin, filan büroda in.
Hemen büronun bekleme salonuna gir ve beni bekle. Sakın gece saat on ikiden sonra sokaklarda gezinme” der.
Öyle yaparlar, profesörümüzü bürodan arabasıyla alır ve evinde müsafir eder.
Eve gelince neden etrafı görmek için gezemeyeceğini sorduğunda, “Gece saat on ikiden sonra arka sokaklara ABD polisi de giremez” der.
Bu hal yalnız ABD’ye aittir denemez.
Hayatı yalnız dünya olarak görenlerin yapamayacağı kötülük yoktur.
Tarihte Ad, Semud, Firavun, Nemrut gibileri Kur’an-i Kerim bize haber verdiği gibi, günümüzde İngiltere, Amerika, Almanya, Çin, Rusya… gibilerin son yüz yılda dünyada öldürdükleri insan sayısı 500 milyonu geçti.
Halen ve bugün bu saydığım devletler, Gazze’de iki buçuk milyon Müslüman’ın beşikteki çocuktan, ölüm döşeğinde yatan ihtiyara kadar nefes alıp-veren herkesi ve her canlıyı, çağdaşlığın ölçüm aleti olan silahlarla yakıp, yıkıp yok ediyorlar.
Bu katliama fiilen katılamayanlar da futbol maçı seyreder gibi katliamı taraftar ruhsuzluğuyla seyrediyorlar.
Çıkış Yolumuz:
İbrahim Süresi’nin birinci ayetinde Kur’an-ı Kerim’in bizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak üzere indirildiğini haber verir.
“Karanlıklar” kelimesi çoğul olarak kullanılmış fakat “Aydınlık” kelimesi tekil olarak kullanılmış.
Demek ki insanları sapıtan yollar çok ama insanları iki dünyada da mutlu edecek yol tek; o da insanların çizdiği yol değil, Allah’ın indirdiği kitapta belirtilen yoldur.
Üçüncü ayette yoldan sapan kâfirlerin sapmalarının ve saptırmalarının nedeni olarak aşırı derecede dünyayı sevmek ve dünyayı ahirete tercih etmek olduğu bildirilir.
Günümüzde krizlere sebep olanların, bankaların içini boşaltanların, kamerayla şantaj yapanların, para karşılığı adam öldürüverme çeteleri kuranların, bir makama gelebilmek veya geldiği makamda kalabilmek için yetimlerin hakkını hortumlamaya göz yumanların iç dünyalarındaki aktif gücün dünya sevgisi olduğu görülmektedir.
Rabbimiz burada, İbrahim Süresi’nin 5-8’inci ayetlerinde Firavun ve Musa Aleyhisselam arasında geçen olayı örnek olarak vermekte.
Firavun, İsrailoğulları’nın erkeklerinden dilediğini öldürüyor, öldürmediklerini de köle gibi zor işlerde çalıştırıyordu.
Hatta İsrailoğulları’nı kendi aralarında parçalara ayırarak güçlerini zayıflatıyor, böylece yönetimini kolaylaştırıyordu.
Gücünü göstermek için gökyüzünde Allah’ı arama kuleleri kuruyor ve böylece kölelerin gözlerini korkutuyordu. (Mü’min Süresi, Ayet 36)
Sonuç Firavunun helaki, Hz. Musa’nın zaferiyle noktalanır.
Ahkaf Süresi’nin 35’inci Ayet’inde Sevgili Peygamberimize ve onun şahsında bize “Ülü’l-azm peygamberlerin sabrettiği gibi sabret” buyurulmuş.
İbni Abdi’l-Berr et-Temhid 14/122’de bu ayette bahsedilen ülü’l-azm peygamberlerin, Hz. Muhammed, Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Musa ve Hz. İsa olduğunu söyler ve Ahzab Süresi’nin yedinci ayetini delil olarak getirir.
İbrahim Süresi’nin 13’üncü ayetinde kâfirlerin kendi yollarını din edindiklerini ve Müslümanları da kendi sapık dinlerine döndürmek için zorladıklarını, eğer sapık dine dönmezlerse yurtlarından çıkarılma tehdidinde bulunduklarını haber verir.
İslâm âlemi üzerine sekiz defa Haçlı Seferleri düzenleyen Batı, “Avrupa’nın ortasında Müslüman istemiyoruz” sloganıyla Bosna’da ve Kosova’da Müslüman katliamı için Sırpları kışkırttı.
Afganistan’da önce Rus kâfirleri katliam yaptı, onların yarım bıraktığını ABD yapmaya geldi ve arkasına bakamadan geri gitmek zorunda kaldı.
Irak ve Suriye’de her ikisinin anlaşmalı olarak yaptıklarını bugün bile görüyoruz.
İsrail’e verdikleri desteği televizyondan bize gösteriyorlar.
Türkiye’de ajanları ve ajansları aracılığıyla Müslümanları gözden düşürme planları yaptılar, uyguladılar ama Müslümanların uyanmasına, Müslümanlığa yan çizen Batı hayranı insanlarımızın kendine gelmesine sebep oldular.
“Batı bizi sever, Batı’da dini değerler değil, insani değerler belirleyici rol oynar” diyenler, bir sözde Ermeni soykırım iddiasında, Afganistan’da, Libya’da, Irak’ta, Suriye’de istisnasız Hıristiyan Batı’nın tek blok halinde karşımıza dikilmesi, Batı hayranı insanlarımızla kaynaşmamıza sebep oldu.
Firavunun zulmü, bütün mazlumları Hz. Musa’nın etrafında topladığı gibi, Batı’nın İslâm’a karşı gaddar tavrı, kâfire hoşgörü, Müslüman’a sırt dönme hastalığına tutulanlarımızın da aklını başına almasına sebep olmuştur.
Biz, azimle sebatla doğru bildiğimiz yolda o ülü’l-azm peygamberler gibi yürüyeceğiz.
Zalimin elinden tutarak zulmetmesini engelleyerek, mazlumu da zulümden kurtararak her ikisine de yardım elimizi uzatmış olacağız.