Adamlara, “Çocuk katili” diyorsun adamlar seviniyor.
“Çaresiz, kimsesiz, ekmeksiz insanların bir araya geldiği mülteci kampını bombalayan katiller sürüsü” diyorsun, ceylan yavrusunu parçalayıp yiyen sırtlan sürüsü gibi yalanmaya başlıyor.
“Devlet eliyle banka soyan soygun çetesi” diyorsun “merdi kıptı” gibi geriniyor.
Ne diyeceğimizi biz de şaşırdık.
Onlar hakkında bizim bir şey dememize gerek yok.
Rabbimiz onları bize peygamber katili olarak tanıtıyor:
“Bir de onlara: "Allah ne indirdiyse ona iman edin" denildiği zaman onlar: "Biz, bize indirilene iman ederiz" derler de diğerini inkâr ederler. Hâlbuki o, yanlarındakini doğrulayıcı bir gerçektir. De ki: "Madem iman ediyordunuz da daha önce nebileri niçin öldürüyordunuz?" (Bakara süresi ayet 2/91)
İftiracı olduklarını bildirir. Şu anda bile dünyanın her tarafına örümcek ağı gibi yayılan haber ajansları ile dilediğini yıpratmak için iftira kampanyaları başlatabiliyorlar.
Peygamberleri öldüren, İsa aleyhisselamı çarmıha gerdiklerini gerinerek anlatanlar, Hz. İsa’nın annesi Meryem’e bile iftira atabilen bu insanlar, bütün insanlığa haydi haydi öldürürler ve iftira atarlar.
Âl-i İmran 156: “Birde inkâr etmeleri ve Meryem'e büyük bir iftira yapma¬ları sebe¬biyle lanet ettik.”
Hazreti Meryem’e zina iftirasında bulunan bu adamların yaptıkları geçmişte kalmış denemez.
Birleşmiş Milletler’de yapılan her oylamada İsrail’in kazanmış olması haklılığının delili değil, haksızlığının delilidir.
“Aman bu insanlar buradan çıkarılmasın. Japonya’nın, İngiltere’nin, Avrupa’nın, Asya’nın, Çin’in, Rusya’nın başı ağrımasın diye Arap sınırları içinde karantinada tutulması içindir.
İsrail, Kudüs’ü işgal ettiğinde, “İki bin yıllık hayalimiz gerçekleşti” demişti ama hayallerinde ve rüyalarında hep öldürülmelerini görmekten kurtulamadılar.
Geçmişte iki bin yıllık sürgün ve katliamdan geleceklerini kurtarmaları için yapacakları tek şey, kendi şifaları olan Müslümanları kırmamaları, onların içinde taşıdığı İslam imanını kendi gönüllerindeki tahrif edilmiş dini ve asırlardır süren kini çıkarıp onların dinine girip aynı topraklarda Hazreti Musa’nın, Hazreti Süleyman’ın, Hazreti Muhammed’in dini üzerinde kardeşçe yaşamalarıdır.
Avrupa’da katliama uğradığınızda size sığınma hakkını veren Osmanlı, bunu inandığı dinin gereği olarak yapmıştı.
O din, bizim gönlümüzde hâlâ sahip olduğumuz en değerli şey olarak durmaktadır.
Topluca İslam’a girerseniz, Hazreti Musa’yı da, Hazreti İsa’yı da, Hazreti Muhammed’i de en başta sizi yaratan Allahı da memnun edersiniz.
Bu memnuniyetle biz, Hazreti Hamza’yı öldüren Vahşi’yi afvettiğimiz ve ona “Hazreti Vahşi” dediğimiz gibi, sizi de afvederiz.
Siz, içinizde iki bin yıldır insanlığa karşı beslediğiniz kinin gazabından önce kendiniz kurtulursunuz, sonra insanlık o kin ateşinden kurtulmuş olur.
Neve Şalom Sinegog’unda 36 yıl İbranice ilahiler okuduktan sonra Müslüman olan Aaron Kohen’i örnek alınız.
Yahudiler arasında saygın bir aileden geldiği gibi Yahudi din adamlığında da baş duahanlık makamına erişir.
Özel Saint Michel Fransız Lisesi’nde on yıl, Galatasaray Üniversitesi ile İTÜ’de Öğretim Görevlisi olarak hocalık yapan, Bayan Flori Hanım’la göz göze gelip sevda serine aşk çiçeği açtırınca başındaki çiçek onun belası olur.
Kohen ailesinden gelen birinin dul bir kadınla evlenemeyeceğini Haham, kendisine söyler.
Gönül ferman dinlemez ve evlenirler.
Bayan Flori Fransızca öğretmenliğinden olur, Aaron Kohen de duahanlıktan olur.
İstanbul’un hiçbir okulunda Flori’ye iş verilmez. Duahana da sinagoglarda yer verilmez.
Yahudilerin ana yurdu kabul edilen İsrail’e giderler.
Orada dokuz ay açlık talimi yaptırılır. Tekrar Türkiye’ye dönerler ve ikisi birlikte Beyoğlu Müftüsü (şu anda Sultanahmet Camii’nde imamlık yapan) Recai Albayrak Beyefendi’nin huzurunda Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman olurlar.