Öğrendiğimiz bilgiyle, iman ettiğiniz şey, ayrı olursa, çatışmanın önüne geçmemiz müm¬kin değildir.
28 Şubat 1997 döneminden YÖK Başkanı, “Bilimle, Kur’an çatışırsa biz, bilimi tercih ederiz” anlamında bir konuşma yapmıştı.
Derken basın-yayında, lehte ve aleyhte konu, bu olmuştu.
O günlerde bir salonda aynı okuldan 150 kadar üniversite öğrencisine yaptığım konuşmanın bir yerinde, bu tartışmaya değinmiş ve şöyle bir soru sormuştum: “Siz hangi tarafı seçersiniz?
Bu makaleyi okuyan, dur, ileriyi okumadan, sen kendin bir karar ver, sen hangi tarafı seçersin?”
150 öğrencinin tamamı “Kur’an’ı seçeriz” dediler.
Cevap yanlış ama, Türkiye’de ve halkı Müslüman olan ülkelerin tamamında sorulsa cevap yine aynı çıkar, çünkü bilgiyle, imanımızı ayrı ayrı öğrettiler bize.
Doğru cevap, “İlimle, Kur’an çatışmaz” olacaktı.
Anlayalım ki, âlimimizi, dervişimizi, berduşumuzu, profumuzu, öğrencimizi aynı eğitimden geçirdiklerinden yanlış cevapta birleşiyoruz.
Tabiatı yaratan Allah celle eclalüh indirmiştir, Kur’an-ı Kerim'i.
Türkiye’de, “ayet” dediğimizde, herkes bilir ki Kur’an-ı Kerim'de iki durak arasındaki Allah kelamına “ayet” denir.
“Ayet” bir şeyin varlığına işaret eden kanıt, delil anlamınadır.
Kur’an’ın her süresi ve her ayeti, insanlar tarafından yapılamayacağından her bir bölüme ayet dendiği gibi, güneş, ay, yıldız, yağmur, kar, insan, çiçek, çocuk, su gibi yaratılan her şeyin, kendisini yaratana işaret ettiğinden, Kur’an-ı Kerim'de topraktan yaratılmamızın, can ve tenimizin, dillerimizin, sevgilerimizin, gökyüzünün, yeryüzünün, gecenin, gündüzün, yıldırımın, şimşeğin, yağmurun, rüzgârların, güneşin, ayın, yıldızların bütün bunların, yerden bitenler, gökten inenlerin hepsinin birer ayet olduğunu haber verir.
Tabiatta görülenlerin, duyulanların, koklananların, tutulanların ve bizim henüz göremediğimiz, tutamadığımız, ama yaratıldığını haber vermesi nedeniyle hepsinin Allah’ın varlığına, birliğine, benzerinin olmadığına delil olduklarından “ayet” denmiştir.
Rabbimizin iki türlü ayeti vardır: Tabiat ayetleri, Şeriat ayetleri.
Buna göre Rabbimizin iki türlü kanunu vardır: Tekvini/yaratılış kanunları ve teşrii/neyi, nasıl yapacağımızı bize öğreten hükümleri.
Kâinatı/evreni yaratan Allah celle celalühün tabiat kanunlarında bu güne kadar kanun keşfi yapanların ifadesine göre tabiatta bir tane eksiklik bulunamamıştır.
Güneşin yaratıldığından bu güne kadar onun yakıtını, ısısını, ışığını, ayla, dünya ile ve diğer gezegenlerle buluşup ayrılma hesaplarını buluyor bilim adamları güneşin yakıtı olarak dünyayı içine atıverseniz sobaya atılan bir tek yaprak gibi yanıverirmiş.
Yaratılışından bu güne kadar, ısı, ışık, vitamin, renk, koku boşaltıyor üzerimize.
Bunlar şimdilik ilim adamlarımızın bize bildirdikleridir. Gelecek bilim adamları bakalım daha neler söyleyecekler.
Tekvini kanunları yaratan Allah, teşrii kanunumuz olan Kur’an-ı Kerim'i de Allah indirdiğinden aralarında çatışma olmaz.
“Çatışma var” diyen ve bunu ispat eden değerli kardeşim, yeniden bak, o bulduğun çatışma ya Kur’an'ı açıklayanın hatasıdır, ya da bilim adamının teorisinin veya kanunun hatasıdır.
Tabiat kanunları hakkında da bilim adamlarının birbirleriyle çatışan görüşleri vardır.
Doğru gibi görünenlerin on yıl, elli yıl, yüz yıl sonra değiştiğini görüyorlar, yanlıştan dönüyorlar, normaldir.
Rabbimiz tabiat kanunlarının keşfini, yarattığı kullarına bırakmış, ama Kur’an-ı Kerim'in hemen, indiği andan itibaren, kişinin, kendine, ailesine, komşusuna, şehrine, ülkesine ve tüm dünyaya yönelik görevlerinin bilinmesi ve uygulamalı olarak görülmesi gerekiyordu.
Onun için örnek ve önder olarak sevgili peygamberimiz gösterilmiş ve asab-ı kiram dediğimiz zatlar, ona bakarak yaşamaya çalışmışlar ve bu hareketin adına da “Ehli Sünnet” demişler.
Tabiat kanunlarından suyun kanununun iki oksijen bir hidrojen olduğunu bilmeden de içilir, abdest alınır, banyo yapılır, bahçeler sulanır…
Mekke ve Medine’de hurma yetiştirenlerin hurmasının toplanmasını yaparken Newton yoktu, ama toplanma yapılıyordu.
Newton elmanın yere düşme kanunu buldu, hesaplar yaptı ve bu hesaplarla uzaya giden aracın kalkış ve gidişi, uzay istasyonunun çekim hesapları yapılıyor.
Bütün bunları bilmeden elma toplama yapılmaya devam ediyor ama neyin helal, neyin haram olduğunu öğrenmeden İslam’ın yaşanması sağlanamıyor.
Milli Eğitim Bakanlığı'na teklifimdir.
Her bilim dalını anlatan, resmi ders kitabının girişine o kitapta öğretilecek bilgilerin kanunundan örnek vererek bunu kimin yaptığını birinci giriş sayfasında yazıversinler.
Mesela matematik kitabının girişinde, “Gördüğünüz tencerenin, tabağın, saksının, şişelerin, fincanların, çay bardaklarının daire şeklinde görürsünüz.
Gözünüzü gökyüzüne çevirin ve gökyüzünün de daire şeklinde görüldüğünü göreceksiniz.
Bütün gördüğünüz daire şeklindekilerin çevresini dairenin çapına bölerseniz 3.14 çıkar.
Askerde bize, tek göz ve başparmakla, mesafenin tahminini öğretip, ateş etme tekniği öğretilmişti.
Şimdi gökyüzüne bakınız ve olduğunuz yerde daire şeklinde dönünüz daireyi tamamladıktan sonra tahmini hesaplarla dairenin çevresini, çapına bölünüz yine de 3.14 çıkar.
Bütün bilim dallarında okutulan kitapların konusuna göre bir örnek verilerek kimya, fizik, biyoloji, ziraat, orman, coğrafya, tarih, din dersi ve ahlâk bilgisi kitaplarının ilk sayfasında Yaratan, Yaşatan, Yöneten ve Donatan'ın kim olduğu hatırlanarak kitaba başlanmalıdır.