Çalışkanlığına, zamanını İslam yolunda çok iyi kullandığına şahit olduğum gayretli bir İslam âliminin dilinden dinledim:
“Avrupa devletlerinde Müslüman sayısı olarak Cezayirliler, Faslılar birinci ve ikinci sırayı alırlar ama Müslümanlara sahip olma, cami açma ve İslam’ın tanıtılması konusunda Türk işçileri ve onların çeşitli isimler altında kurdukları dernekler ve çalışmada Türkler birinciliği kimseye kaptırmadılar.
Hemen her şehirde çeşitli derneklerimiz, her ay mutlaka bir konferans verdirirler.
Arap kardeşlerimiz de bizim toplantılarımıza gelirler.
Arap kardeşlerimiz de Arapça konferans verdirmek için Vehhabilerin ünlülerinden birini, konferans vermesi için davet etmişler ve bizi de davet ettikleri için katıldık.
Konferans boyunca söylediklerinin yüzde doksan dokuzu doğru idi ama konferans bittikten sonra sorulan sorulara verilen cevapların tamamı yanlıştı.
Ben ayağa kalktım ve ‘Buyurun, toplu halde Kelime-i Şehdet getirelim de, yeniden Müslüman olalım’ deyince, ‘Ne demek o?’ dedi.
Senin fetvalarına göre bu salonda Müslüman kalmadı.
Seni buraya Avrupa Parlamentosu’nun Kültür Komisyonu mu davet etti?
Senin bu fetvalar bölümünde söylediklerinin hepsinde verdiğin fetvalar, Avrupalıların işine yarar.
Burada binlerce dernek, insanları kâfirliğe, meyhanelere, kerhanelere, suç örgütlerine, komünistliğe, materyalistliğe… kaptırmamak için çalışırken sen, küçük günah veya büyük günah işleyenleri kendi zorlayıcı yorumunla bunları bizden uzaklaştırdın, Batılının batılına batırdın’ dedim,
‘Seninle oturup konuşalım. Ben buraların durumunu senden öğrenmek istiyorum’ dedi ve oturup uzun uzun anlattım” demişti.
Biz, iki yüz yıl önce deprem geçirdik. Sarsıntısı hâlâ devam ediyor.
Erzincan depremi, Adapazarı depremi, daha acıları tam sarılamayan Güneydoğu’daki illerimizde meydana gelen depremden daha şiddetli deprem geçirdik.
Hepimiz, Batılıların batıl eğitiminden geçerken dinimizin yalnız adını sevdik, tadını hiç tatmadık.
Tattırmayanları bıraktık, adına sövenlere cevap vererek vakit israfında bulunduk.
Dinimiz, papazın onayıyla katılan veya aforozuyla çıkarılan bir din değil.
Kişinin hür iradesiyle dine girilir ve yine aklı başında iken, kendi hür iradesiyle çıkılır.
Kimse bir diğerini dinden çıkarıp atamaz.
Çünkü İslam dini, papaz veya haham dini değildir.
Doğrudan Allah celle celalühün dinidir.
İslam dinine göre, had ve kısas davalarında kaset delil değildir.
Dün akşam, bayram ziyaretinde bulunan bir dostum, ulaşılması zor olan bir zatın, kendisine sevgilerini bildiren sözlü ve görüntülü iki dakika ve 15 saniyelik bir tebrikini gösterdi ve dinletti.
O dostumun o zata ulaşmasına imkân yok.
Dikkatle dinledim, çok güzel şeyler söylüyor.
Çıkan kelimelerle ağız hareketlerine bakıyorum çok uyumlu.
Cümlelerin ve kelimelerin hepsinin tonu da uyumlu.
Nasıl oldu dedim?
“Geçimini bilgisayarla kazanan bir tanıdığım bilgisayarında o zatın konuşmalarından burada geçenlerin hepsini bulup çıkarmış ve ses tonunu da ayarlayan bölümüyle uyumlu hale getirmiş” dedi.
Dedi de, çok iyi yaptı.
Her şeyi bilirim edasıyla dolaşan bir profesörümüzün, Hazreti Musa aleyhissalatü vesselam hakkında, kısa ama aşağıların aşağısı bir konuşmasını dinletti.
O günden beri yayılmasın diye hiçbir kimseye o konuyu anlatmadım, o adamın aleyhinde tek kelime söylemedim, ama hep içimden kızdım.
Bu içeriği iyi kaseti dinledikten ve nasıl tıpkısının aynısı yapılabiliyorsa o adamın haberi olmadan onun ağzından bir kaset üretilmiş olabilir diyerek ona kızmayı bıraktım.
Ömer Nasuhi Bilmen merhumu anlamaya çalışalım:
“Kur'an-ı Azim'e, din ve imana, peygamberlerden her hangi birine, Peygamberin bir sünnetine, bir hadis-i şerife, bir İslâm mabedine -hâşâ- sövmek, ihanette bulunmak veya bunlardan birini istihfaf etmek -el ıyazü billâh- küfürdür, derhal taib ve müstağfir olup imanı ve nikâhı tazelemek icap eder.
Bir şahsın sarhoş bir halde böyle bir fazihada bulunması, küfrünü mucip olmaz. Çünkü küfür, itikat babındadır. Aklın zevaliyle tahakkuk etmez. Böyle bir şahsa lazımdır ki, taib ve müstağfir olsun, işrete nihayet versin, böyle haram bir şeye devam etmesin.” (Ömer Nasuhi Bilmen, eski İstanbul Müftüsü, Diyanet İşleri Başkanı, Büyük İslam İlmihali, sayfa 432, Bilmen Yayınevi, 1968 İstanbul)
Hele hele meşhurların söylediği bazı haram sözlerinden dolayı teville kâfirliğini ilan etmek, onun sevenleri arasında kâfirliğin yolunu süsleyip açılış merasimini yapmak gibidir.
Aklı başında bir adam, gerçekten tevilsiz, yorumsuz olarak kâfirliği seçtiğini veya Allah’a ve iman edilmesi farz olanlara sövdüğünü, hâkim huzurunda itiraf etse bile, ona yeniden düşünmesi ve geriye dönüş yapması için zaman tanır hâkim bey.