KAÇAN “DEMOKRASİ” DİYOR, KOVAN “DEMOKRASİ” DİYOR Mahmut Toptaş Döven bizden, dövülen bizden. Birbirimizi dövmeye gücümüz yetiyor. Eskiden marşlarımız “Arş arş arş ileri” diye başlardı. Seksen yıldır geriye marş yapıp, “Sert adımlarla her yer inlesin” diyerek kendi insanımızı inletip, dünyaya dinletiyoruz. Ali, Veli’ye karşı, Veli, Ali’ye karşı taş atıp gaz sıkıyor. Kazanan taraf kahraman edasıyla kendini alkışlıyor. Eskiden Eba Eyyub el-Ensari gibi cephede yaralanan bir yiğit, dökülen bağırsaklarını toplayıp düşman diyarına doğru sürünerek gidip orada ölürken, kabrinin oraya kazılmasını ve düşman diyarından bir kabirlik yer almasını isterdi. Yeni yetmeler, düşmanın kurallarına uygun hareket ederek birbirinin elinden mal, makam, mekân, rütbe kapma yolunda can veriyorlar, kan veriyorlar. Anamdan dinlemiştim: “Kaçan da `Allah’ der, kovan da `Allah’ der” derdi. Yani eskiden iki Müslüman kendi aralarında kavga çıkarsalar, ikisinin de sığınağı “Allah” idi ve onun hakemliğine sığınırlardı. Öyle yapanlar, Yemen’den Viyana’ya kadar yönetmişler, medeniyetlerinin meyveleri olan şiir, mimari, sosyal tesisler, çağımızda “ateistim” diyenlerin bile, “Ben kültürel Müslüman’ım” demesine sebep olmuş. Günümüzde ise kaçan “Demokrasi” diyor, kovalayan da “Demokrasi” diyor. İki taraftan da demokrasi şehitleri artıyor. Avrupa Birliği üyeleri her yıl Afrika’ya demokrasi ihracı için Ruanda’da, Çad’da, Somali’de, Nijer’de milyona yakın insan öldürüyorlar. Amerika, Bağdat meydanına, Kabil’e, Gazze’ye demokrasi heykeli dikebilmek için milyonlarca Müslüman öldürüyor. Öldürülen ülkelerde kâfirliğin karanlığını seçmiş kişilerine “aydın” diyorlar. Onları öldürenler de “Demokrasi” diyor, ölen de “Demokrasi” diyor ve son nefesini veriyor. Yetmiş yılda yetmiş milyon insan öldüren komünizmin adının “Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği” olup da hiçbir zaman cumhurun sözünün geçmediği gibi bir şey her halde bu demokrasi dedikleri şey. Birleşmiş Milletler’e üye iki yüze yakın devlet olduğu halde “Güvenlik Kurulu”nda beş daimi üye devletten birinin bir tek parmağı yedi milyar insanın parmağının önüne geçen demokrasi dayatılıyor bize ve biz, kaçarken “Demokrasi” diyerek, kovarken “Demokrasi” diyerek galiba topluca niyazi bile olamıyoruz.