ABD veya Avrupa Birliği kriterlerine uyum sağlayarak, onların dediğini tutup onların verdiğini yutarak, onlar, “gel” dediğinde giden, “git” dediğinde dönen, kapıda yıllarca bekleyen kula kul olmaktan çıkıp yalnız İslam’ın hükmüne boyun eğen özgür kullar olalım.
“Babamızdan bunu gördük, biz atalarımızın izinde gideriz” diyenler gibi olmayalım.
Rabbimiz, müşriklerin savunmasını bize şöyle haber veriyor:
Ben, senin hakkında bir hüküm veremem. Sen de benim hakkımda bir kanaat beyan edemiyorsun.
Ben yaratmadım ki seni. Sen de beni yaratmadığın için benim nerede, nasıl davranacağımı bilemezsin.
Ama seni ve beni yaratan Allah (cc) nerede, neyi, nasıl yapacağımızı öğretmek üzere kitap indirmiş.
Gelin ona uyalım!” dediğimizde, hep bir ağızdan diyorlar ki, “Biz Lat, Menat, Uzza isimli put adamların kriterlerine uydukları gibi bugün de biz, Batı kriterlerine uyarız” demeyin.
Yetkililerimiz, “Yolunu yol edindiğimiz kişiler, bizi düşman biliyorlar, hasmane işler yapıyorlar, düşmanlarımızı destekliyorlar, hem de onların kriterlerine göre hareket etmeye devam ediyoruz. Anlaşılır gibi değil.
Onların kulu değil, her an bizim göz, kulak, dil, kalp, can ve tenimizin sağlıklı olması için bizim sayılarını bilmediğimiz bütün hücrelerimizin gıdasını veren ve bütün bunları kendi koyduğu tabiat kanunlarına uygun olarak işleten Rabbimizin İslam dininin kurallarına uyalım.
Örf değişir, âdet değişir, anane değişir ama din değişmez.
İslam’a bağlı kalmak şartıyla dünyanın her tarafında yaz, kış, soğuk, sıcak, harp, sulh, zenginlik, fakirlik durumlarına göre tavır alınır. Bölgelere göre örf oluşur, örf değişir.
Mesela namaz değişmez. Ama seccadesi değişir. Fildişi Sahili’nde kum üzerinde, Himalaya’da kaya üzerinde, İsveç’te çelik zemin üzerinde, Erzurum’da post üzerinde namaz kılarsınız.
Kur'an-ı Kerim’i eskiden de şimdiki zamanda da hattatlar yazar. Ama computer’e de yazdırıp yayınlayabilirsiniz.
Ezberletilmiş bir sloganı düşünmeden çizik plak gibi tekrarlıyorlar; “Müslümanlar, yeniliğe karşı” diyorlar.
Bunu Türkiye içinde Türk vatandaşlarına anlatıyorlar.
Peki, Türkiye’de 48 yıldır teknik, teknolojik, dijital ve bütün lojikli aletlerin üretim ve yazılımını yapan ASELSAN ile Bayraktar Holding’in kurucuları, yönetim kurulunda bulunanların ve mühendislerin kimlikleri konusunda bir araştırma yapıverseler, kimin işbaz, kimin lafbaz olduğunu görürler.
Bu lafbazların babaları, Batı kriterleri uğrunda iki yüz yıl yürümüşler, acı gerçeği görmüşler.
Kullukta öne çıkanlara bile, hiçbir zaman sırıtma da yapmamışlar.
Bu ayet-i kerîme günümüz insanının filmini bize veriyor.
Daha ziyade yönetimde ağırlığı olan kişiler, “Efendim, bizim babalarımız bu kanunlara göre yönetildiler ve böylece gittiler” diyorlar. Hâlbuki onlar aşağıdaki insanların sefaletini görmemektedirler, bilmemektedirler. Görmezden gelmekteler.
Babaları saltanat içinde yaşamış, nimetlerinden yararlanmış, onun çocukları da babasının yolundan giderse aynı şekilde dünya nimetlerinden yararlanacağını biliyorlar. Onun için sahip çıkıyor. Eğer ondan vazgeçecek olursa, diğer insanlarla aynı seviyeye gelecek, korku bu.
Köleleri özgür kılan Sevgili Peygamberimiz’in sofrasında yemek yiyen o eski kölelerle bir araya gelmekten sakınan Mekke müşriklerinin o iğrenç tavrı Mısır, Şam, Bağdat’tan Kostantin’e kadar duyulur ve çoğunluğu kölelerden meydana gelen o zalim devletler, İslam’ın önünü kesmek için onlarca büyük savaşlar yapmışlar.
Bitti mi; hayır.
Bu adamlar bizimle denk olmamak ve kalburüstü harami bir hayat yaşayabilmek için, diyorlar ki; “Biz, atalarımızın yolundan gideriz.” Çünkü ataları Atina’da, Roma’da, Mısır’da o günün zalim rejimine destek vermek suretiyle bu memleketin kaymağını yedikleri gibi bugün de ABD’de, Avrupa Birliği’nde, Rusya’da, Çin’de yemeye devam ediyorlar.
Mekke döneminin kâfiri de aynı, günümüz döneminin kâfiri de aynı düşünceyi paylaşıyorlar. Aynı kelimeleri de söylüyorlar.
Mühendisler, görevlerini yapıyorlar.
İslam âlimlerine iş düşüyor.
İlahiyat fakülteleri ile hukuk fakülteleri arasında bir bilgi alışverişinin başlatılması gerekir.
Yorumlar
Kalan Karakter: