Günümüzde, gazete ve televizyon ve sosyal medyada, gerçek veya hayali bir tehlike haberiyle bir kısım insanlar paniğe kapılırlar.
Can panikleyince, ten de onun etkisi altında kontrolü kaybeder.
Panik tetikleyici kurumlar veya kurumlardan bazı borazanlar çıkar ve toplumda karamsarlık bulutlarını, panik haberleri bekleyenlerin üzerine stres topları gibi atarlar.
Bu durum, imanı olmayan veya imanı zayıf toplumlarda daha şiddetli görüntüler sergiler.
Yağmur yağmayıverirse, denizler çekilirse, göller ve barajlar kurursa, kutuplardaki buzlar erirse, iklim sıcaklığı dört derece artarsa, …se,…sa. …se,…sa, …se,…sa..
Deprem bu ay, deprem iki ay sonra, deprem on beş yıl sonra deprem 2045, deprem 2070 de olacak, cek, cak, cek…
Trilyonlarca hücremizi, Halik, Bari, Musavvir, Bedi, isimleriyle bizi en güzel şekilde yaratan Rabbimizdir.
Rabbimiz, her şeyin Allah’a işaret ettiğini bir çok ayetle ifade ettiği gibi, bir de kendimize bakmamızı hatırlatır.
DNA hücrelerimizde kalıtsal bilgiyi taşıyan molekülermiş.
Gen mühendislerinin buluşunu 26/6/2000 tarihlerinde Amerika Cumhurbaşkanı Clinton’a açıklatmışlardı.
O günkü gazetelere göre:
DNA (Disoksi, Ribonüleik, Asid) haritasını çıkardılar. DNA dört ana bloktan oluşuyormuş.
Bu bloklar da üç milyar “üs” de toplanıyormuş.
DNA bloklarının dizilişi için iki yüz bin sayfalık defter veya 3 “gıga “baytlık hafıza lazımmış.
Bir adam DNA dizilerini kasete okuyacak olsa dokuz buçuk senede tamamlayabilirmiş.
DNA lar ard arda dizilse dünyaya uzaklığı 150 milyon kilometre olan güneşe altı yüz defa varırmış.
DNA haritası çıkmış ama kotlarının çözümü için yüzlerce yıl gerekirmiş.
Mişli cümleler kurdum.
Çünkü benim saham dışındaki bilgileri, ehil insanlardan aldığımdan nakledici olduğumu ifade etmek için mişli cümleler kurdum.
Trilyonlarca geninizin şifresinin çözmesi için yüzlerce yıla ihtiyaç varmış.
Geninizdeki DNA’lar ard arda dizilse uzunluğu 150 milyon X altı yüzmüş.
Yani küçücük DNA nızın bir tanesinde trilyonlarca kilometrelik maddeler varmış.
Ve bunların hepsi en eski tarihli insan kemiğinde de aynıymış.
Yani, Hazreti Âdem aleyhisselam, böyle bir donanımla yaratılmış.
İlmi artmayan, eksilmeyen bir Rabbin kullarıyız.
Görevimiz, yarattığı tabiat, kanunlarını, sırlarını, hücrelerini, atomlarını okumak, hem indirdiği Kur’an-i Kerimi okumaktır.
Biz, bizi paniğe sevk edenlere değil, bizi yaratana kulak verelim:
وَمَا مِنْ دَابَّةٍ فِي الْأَرْضِ وَلَا طَائِرٍ يَطِيرُ بِجَنَاحَيْهِ إِلَّا أُمَمٌ أَمْثَالُكُمْ مَا فَرَّطْنَا فِي الْكِتَابِ مِنْ شَيْءٍ ثُمَّ إِلَى رَبِّهِمْ يُحْشَرُونَ (38)
“Yeryüzünde, kıpırdayan hiçbir hayvan ve iki kanadı ile uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi birer ümmet olmasınlar. Biz Kur’ân'da hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonra Rablerinin huzurunda toplanacaklardır.” (En’am süresi ayet 6/38)
وَمَا مِنْ دَابَّةٍ فِي الْأَرْضِ إِلَّا عَلَى اللَّهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَا كُلٌّ فِي كِتَابٍ مُبِينٍ
“Yeryüzünde kıpırdayan hiç bir şey yoktur ki rızkı Allah'a ait olmasın. Onların duracak yerlerini de, emanet bırakıldıkları yeri de bilir. Hepsi apaçık bir kitaptadır.” Buyurur. (Hud süresi ayet 11/6)
Dünya eksilmiyor, artmıyor.
Hazreti Âdem’in ayak bastığı kumlar, bu günün teknolojisinde Çip halinde insanlığa hizmet ediyor ama dünyanın kilosunda eksilme yok.
Yangınlarda yüzbinlerce ağaç yanıyor ama dünyanın kilosu eksilmiyor.
Buharlar, dumanlar, küller olarak varlığını devam ettiriyor.
Dünyamızdaki sular, trilyonlarca insana yetecek durumdadır.
Çalışmak var tembellik yok.
Allah’a gönül ve kulak vermek var.
Karamsar, bitik, yitik insanlara kulak vermek yok.
Allah var keder yok.