28 Mayıs 1999’da kurulan ANASOL hükümeti 12 yaşından küçüklere Kur’an okuma yasağı koyulduğu ve bunun polis, Jandarma ve Milli Eğitim tarafından denetlendiği günlerde terzi dükkânının camına küçük çocuklarınıza Kur’an eğitimi verilir yazısı yazan ve dükkân çevresindeki esnafın çocuklarını sabah saat dokuzdan ikindi vaktine kadar çocukların gelişine göre teker teker ilgilenen terzinin başarısını o günlerde yazmıştım.
Terzi, emekli olmuş.
“Ne yapıyorsun?” dedim, “Mahallemize cami derneği kurduk. Emekli maaşımdan başka gelirim olmadığından para yardımı yapamadım ama caminin açılışı yapılıncaya kadar birkaç sene her gün işe gider gibi sabah evden çıkar, öğleye kadar temelden tepeye kadar ücret almadan bedenen çalıştım, ekmeğimi dahi evime gelip yedim ve tekrar işime gittim.
Açılışından bugüne kadar beş vakit namazımı camide kılmaya dikkat ediyorum.
Mahallemiz iyi insanlarla dolu.
Maddi durumu iyi olan cemaatimizden biri, işi çocuklarına bıraktı, caminin bahçesinin çiçeklerini, ağaçlarını ekmeyi, dikmeyi, sulamayı, bakmayı, temiz tutmayı üzerine aldı.
Yine cemaatimizden biri de caminin iç temizliğini üstlendi ve beş vakit namazda bu ikisi gözleri gibi camiye bakarlar” dedi.
Komşularından birini anlatırken, onun evinin önündeki sokak, bu mahallenin en temiz sokağıdır.
Her gün kendi işine giderken sokakta gözüne dokunan pisliği oradan kaldırmadan işine gitmediği gibi, akşam evine dönerken de aynı temizliği yapar.
Belediye temizlikçileri çöp bidonlarındakini arabalarına alıp götürürler ama bidonların etrafını temizlemezler.
O, her gün bidonların etrafını da temizler.
Ben bu temizlik işini yapamam ama onu da takdir ediyorum” dedi.
Daha önce durumu çok çok iyi olan bir ihtiyarın, semt pazarlarında, akşam üzeri pazaryerine atıverdikleri bazı yiyecek maddelerinin kullanılabilecek olanları, arabasının arkasına kendi elleriyle atıp fakir mahallelerinde onu bekleyenlere dağıttığını…
Çöp bidonlarının önüne atılmış eski ayakkabıları dükkânına getirip tamir edip, boyalayıp cilaladıktan sonra dükkânın önündeki kaldırıma koyar, beğenenler ve ayağına uyanları giyip giderler.
Eski bir sabun imalatçısı olduğundan büyük bidonlardan birine sıvı sabun yapar, bidonun içine doldurur, bidon gece gündüz kaldırımda durur, isteyen istediği vakit getirdikleri kaplara doldurup giderler.
Bir zamanlar, Uğur Dündar, TV programında, lokantaların gece dükkânı kapatmadan önce kalan yemekleri çöpe döktüklerini gören bir vatandaşımız, lokantaya giderek her gün o yemekleri almaya gelip fakirlere dağıtacağını söyleyince mahallenin fakirlerine dağıtmaya başlar.
Diğer restoranlar da katılınca üç bin fakire kadar bu hizmeti devam ettirir.
Tanıdığım ve sevdiğim Mustafa Hoca da, ihtiyaç sahibi fakiri bulunca, bir zengine gider ve “Şu adresteki fakirin ihtiyacı bu; git ve ihtiyacını karşıla” der ama kendisi parayı eline almaz, arabuluculuk görevi yapar.
Bir şeyler yapalım,
Bir şeyler yapınız,
Bir şeyler yapsınlar.
Kur’an okumasını bilenler, bugünden başlayarak, evlerinizde, dairelerinizde, kışlalarınızda, karakollarınızda, üniversitede, rektörlük odasında, dekanlık odasında, temiz olan her yerde, bilenler, bilmeyenlere öğretsin.
Bilenler manasıyla beraber Kur’an okusun.
“Okuyunca ne olacak?” derseniz, “Deneyin ve görün” derim.