Nisa süresinin 60’ıncı ayetinde kâfirlerin, kendini Rab yerine koyan, yaratanının hükmünü kabul etmeyen Tağut’un kurallarına göre hareket ettiklerini haber verdikten sonra, aynı kâfirlerin o tağutların yolunda savaştıklarını haber verir:
“İman edenler Allah yolunda çarpışıyorlar. Kâfirler ise tağutlar (put adamlar) yolunda çarpışırlar. Öyle ise siz şeytanın dostlarını öldürünüz. Muhakkak şeytanın hilesi zayıftır.” (Kur’an, Nisa süresi ayet 4/76)
Bütün peygamberler, gönderildiği çağın zalimlerine karşı doğru yolu göstermişler, halkı zalimlerin elinden kurtarmaya, Rabbin rahmet ve adaleti içinde yaşatmaya çalışmışlar.
Az olmaları, onları yollarından alıkoymamış.
İbrahim aleyhisselam tek başına Nemrut’a karşı direnmiş ve başarılı olmuş.
Musa ve Harun aleyhisselamlar, o çağın en güçlü görülen Firavun’un zulmüne son vermişler.
Rabbimiz, biz Müslümanlar için:
“Ey peygamber, mü'minleri harbe teşvik et. Eğer sizden, sabreden yirmi kişi olursa, iki yüz kişiyi mağlup ederler. Eğer sizden, yüz kişi olursa, kâfirlerden bin kişiyi mağlup ederler. Çünkü onlar anlamaz bir toplumdur.
Şimdi, Allah sizde zayıflık olduğunu bildi de sizden (yükü) hafifletti. Eğer sizden, sabreden yüz kişi olursa, iki yüz kişiyi mağlup ederler. Eğer sizden, bin kişi olursa, iki bin kişiyi Allah'ın izniyle mağlup ederler. Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Kur’an, Enfal süresi ayet 8/65-66)
Hem maddi, hem manevi olarak güçlü olan Müslümanların 20 tanesinin 200 kişiye de galip geleceğini, ama zayıflık gösteren yüz Müslüman’ın iki yüz kâfire galip geleceğini haber veriyor.
Sayıları çok az olan Gazzeli Müslümanlar ve Hizbullah’ın karşısında Amerika ve Avrupa Birliği savaşıyor.
Yüz yıldır süren bu savaşta sayıları çok olmasına, silahları çok ve etkili olmasına rağmen hâlâ başarılı olamamışlardır.
Tabii ki Allah (c.c.) bu ayette kâfirlerin zayıf olduğunu haber veriyor.
Müslümanlar, akıl ve nakil (Kur’an ve sünnet) doğrultusunda hareket etmiştir.
Harbe iştirak etmeyen çocuklar, kadınlar, ihtiyarlar, din adamlarına vurma hakkı yok, yasak.
Müslümanlar buna uygun hareket ettiklerinden dünya kamuoyunu kendi taraflarına çekmeyi başardılar.
İşgalci İsrail, yirmi bine yakın çocuk olmak üzere elli bine yakın sivil halkı katletmesiyle kendisinin kaybettiğini görüyor.
“Kâfirler zalimlerin ta kendisidirler” dediğimizde “Biraz ağır olmadı mı” diyen insanlarımız vardı.
Akıllılıkta dünyanın hayran olduğu devlet yöneticileri, Filistin’de, Lübnan’da, Suriye’de, Afganistan’da, Çin’de on yılda on milyonun üzerinde Müslüman öldürmekte yarış yaptıklarını gördü dünya.
Onun için Rabbimiz, kâfirlerin başkanlarını, komutanlarını öldürün der:
“Eğer antlaşmalarından sonra yeminlerinden dönerler ve dininize dil uzatırlarsa, küfrün önderleriyle savaşın/öldürün. Çünkü onların yeminleri yoktur. Belki vazgeçerler.” (Kur’an, A’raf süresi ayet 9/12)
Onlar, güçleri yettiği nispette Müslümanlara başkaldırmaya çalışacaklardır. Ayet-i kerimede Allah (c.c.) bunu belirtir.
Bazen hilelerinde başarılı olacaklardır. Çoğunlukla Müslümanlar galip gelir; arada bir de terazide kâfirler ağır basar, galip gelir.
Günümüzde hep Müslümanların mağlup olduğundan yakınırız. Hulefa-i Raşidin devri, Emeviler, Abbasiler, Gazneliler, Babürler, Selçuklular, Endülüslüler… 1900 yıllarına kadar bin üç yüz yıldır, dünyaya nizam veren Müslümanlardır.
1900’den sonra mağlup olmaya başlamış ve biz de mağlup olduğumuz devirde doğmuşuz.
Yeni bir diriliş hareketi başladı.
Müslümanların haklılığı, ülkelerin meydanlarında üniversite gençliği tarafından ilan edildi.
İnşaallah kısa zamanda parlamentolarında da bu ilanı görürüz.