14 Aralık Pazar günü Ankara’da Kocatepe Kültür Merkezi’nde yapılan ve büyük ilgi gören “Dünya Türk Dili Ailesi Günü” paneli çok büyük bir ilgiyle karşılandı.
“Dilimiz Kimliğimizdir düşüncesinden hareketle “ Dilde, fikirde, iş’te birlik” vurgusu yapılan panelde bilim adamları Türk kimliğinin ve Türk dilinin “ortaklığa ve tartışmaya” açıldığı şu günlerde büyük bir kararlılıkla devletimizin ve milletimizin kimliğine sahip çıkmanın gerekliliğini vurguladılar.
Gerçekten de “ Adriyatik Denizi’nden, Çin seddi’ne kadar” uzanan çok geniş bir coğrafyada konuşulan Türk dili tarih boyunca gelişerek zenginleşen ve dünyada yaklaşık 300 milyona yakın insan tarafından konuşulan “canlı” bir kültür unsurudur.
Dil, aslında, sosyolojik olarak kültür ve medeniyetin bir unsuru olsa da, tarih, edebiyat ve folklor gibi kültür ve medeniyet unsurları ancak dil ile yaşatılabileceği için, kültürün bizzat kendisi olarak da tanımlanmaktadır. Bu yüzden Dil bilincindeki ihmal ve şuursuzluğun kültür ve medeniyette de çözülmeyi beraberinde getireceği ve bir “milli kimlik krizi” ortaya çıkaracağı açıktır.
Dil, kendi kanunları içerisinde yaşayan sosyolojik olarak canlı bir unsur olduğundan doğar, büyür ve gelişir. Eskiyen unsurları olur, değişir. Ama canlılığını sürdürür.
Dil ve kültürün canlı olması demek bir toplumun dilinin ve kültürün günlük hayatta aktif biçimde kullanılması, bu dille ortaya çıkarılan kültür ve medeniyet unsurlarının kuşaktan kuşağa aktarılması demektir.
Bu şekilde canlı kalan dil ve kültür toplumu bir arada tutar ve milli kimliğimizi hem oluşturur hem de korur.
Dildeki canlılık:
-Dilin konuşulması, yazılması ve sanatta kullanılmasıyla,
-Eğitim ve medya ile dil ve kültürün yeni kuşaklara aktarılmasıyla,
-Müzik, edebiyat, töre, kıyafet, mutfak, yaşama biçimi gibi kültürel geleneklerin sürdürülmesiyle,
-Dil ve kültürde, geçen zamanla birlikte ihtiyaca cevap vermeyen kısımların çağın ihtiyaçlarına uyarlanarak yenilenmesiyle sağlanır.
Dil ve kültür kullanılmazsa, durağan hale gelirse canlılığını kaybeder ve ölür.
Günümüzde Küreselleşen dünyada dillerin, özellikle az konuşulan lehçelerin, kaybolma riski büyüktür. Karaim Türkçesinde yaşadığımız gibi, az konuşulan lehçeler bir gün unutulabilir. Unutulan dil de canlılığını kaybeder ve ölür.
Türk dili konuşan devlet ve topluluklar, Eğitim kurumları, kültür kurumları bu unutulmayı önlemek için çeşitli vesilelerle dil öğretimi, edebiyat, folklor ve tarihe yönelik kültürel projeler ve etkinliklerle “dil canlılığı”nın sürdürülmesine katkı sağlamalıdırlar.
Türkçe köklü bir dil olmasının yanı sıra, dünyada en çok konuşulan diller arasında, genelde, 6. sırada gösteriliyor.
Benim doğup büyüdüğüm coğrafyada, Karaman diyarında, devlet kuran Karamanoğlu bey yaklaşık 750 yıl önce Türk diline sahip çıkmış ve şu fermanı yayınlamış:
"Şimden gerü hiç kimesne kapuda ve divanda ve mecalis ve seyranda Türki dilinden gayrı dil söylemeye…" 13 Mayıs1277
Karamanoğlu Mehmet Beyin bu fermanı yayınlanması, ülkemizde her yıl 13 Mayıs’ta Türk Dil Bayramı olarak kutlanır.
Ancak, Mehmet beyin bu fermanından yaklaşık 750 yıl sonra, artık bu fermanı şöyle de söyleyebiliriz:
“ Bundan böyle, bütün Türk devlet ve topluluklarının meclislerinde, mekteplerinde, meydanlarında, odalarında, şölenlerinde, toylarında ve akraba boylarında, hanesinde, tarlasında ve dahi iki Türk arasında Türkçeden başka dil kullanılmaya!”
Son sözümüz:
Biz Türk’üz, burası Türkiye’dir, Türk ve Türkçe kimliğimizdir. Devletimizin ve milletimizin kimliğine dokundurtmayız.
Yorumlar
Kalan Karakter: