Avrupa'dan dönüş yapmış, Mut caddesinde dükkan açmıştı.
Mobilet parçası satardı.
Tevâzû kelimesi ceketi kadar, üzerine oturan bir abimizdi.
Okuma yazması vardı.
Derviş mi derviş biriydi.
Aşırı utangaç, edebli bir mü'mindi.
Cumaları âcil bir işi yoksa,
Konya'ya Tâhir hocamızı dinlemeye
giderdi.
Burda olduğu CUM'Aların birinde
rastgelmiştim.
Cumadan çıkan beş İmam Hatipli öğrenci dükkanındaydı.
Onlara birer avuç kuru üzüm, onar (10 TL .) Lira para vermişti.
Hacca görevli gidiyorum.(1996)
Vedâ için uğradım.
Dediği şu :
Tâhir HOCAM'a selam söyle.
Abi Mescid'i Haram'da,
Tahir hoca ve ben.
nerde nasıl..
ne mümkün diyecektim ki,
Sustum ve aleyküm selam dedim.
Ben bu yaşıma kadar,Tâhir hocayı otuz metre uzak'tan iki defa gördüm.
Hac'dayız.
Binbir telaş içinde günler geçiyor.
Kâbe ye selâm salanların,
selâmını arzedip, afları için dua ediyorum.
Bir sabah namazı için son kattayım.
Oradan aşağının seyrine doyum olmaz.
Vakit oldukça erken.
Hafif sağ arkadan bir gurup yaklaştı.
Döndüm, bir baktım ki, ortada Tâhir hoca, etrafında otuz kadar Türk geliyorlar.
Yan tarafıma oturdular.
Çoktan unuttuğum selâm aklıma geldi.
Kendi aralarında sohbet'e başladılar.
Nasıl söyleyeceğim?
Tâhir hoca denince ben'im aklıma "heybet ve hitâbet" gelir.
Söz boşluğu kolluyorum.
Buldum ve hemen;
- Hocam affedersiniz üzerimde bir emanet var arzetmek isterim.
- Buyurun. dediler.
Ben Karamanlıyım.
Bir esnaf büyüğümüz gelirken,
Size selâm gönderdi.(İsmen söyledim Sami döker abiyi)
- Va aleyküm's SELAM.
Sizde biz'den selam götürün kardeşimize.
Fakat dondum kaldım.
Harem'i şerif'te, Tahir HOCAM'ıza denk gelmek,
Endonezya'da bir karamanlıya denk gelmekten daha zor bence.
Döndüm .
Hoşgeldinizde.
Abiye bir başka sarıldım.
Öğrendim ki, ciğerin yana yana bir şey istersen, olmazı yoktur.
Aşk'ta, yananları, ateş yakmazmış derler ya,
Bence doğru.
Sağlıcakla kalın.