İstanbullu sormuş birine.
Nerelisiniz diye.
"İstanbulluyem" demiş muhatabı.
Belli oluyor demiş İstanbullu.
Kim istemez İstanbullu olmayı değil mi?
Ben istemem meselâ.
Ömrümde bir kez gittim.
Bin dokuz yüz doksan yılında.
Bana göre değil dedim kendi kendime.
Niçin mi?
Niçini uzun gider.
Boşverin.
Düşünsenize Konyalı birinin horon oynadığını.
Aynen öyle işte.
Bir kere,
Karadeniz tipin olacak önce.
İnce uzun olacaksın.
On saniyede yirmi altı defa titreyebileceksin.
Hem de olduğun yerde.
Yok yok bize göre değil İstanbullu olmak.
Neme lazım hemşerim.
Günde beş kişinin ayağına basmak zor bir iş.
Çünkü aşırı kalabalık diyorlar.
İşin gücün yoksa sürekli pardon de.
Biz ara sıra,
Sizi bekleyen var bizim ellerde.
Bizim ele doğru gedin turnalar.
Diye türkü tutturmamız lazım.
Yoksa bir ömür nazik, kibar, şık...
Biz almayalım birader.
Benden altı yaş küçüktü rahmetli.
Sürekli takılırdı bana.
Sohbetim hoşuna gidiyordu.
Hocam sık sık bir araya gelelim dedi bir gün.
Olmaz abi dedim.
(Ben'im kendisine abi deyişim hoşuna gidiyordu.)
-Sen kasap kedisi, ben sokak kedisiyim.
Sen dünyalığı fazla birisin.
Ben'im senin yanında görünmem yanlış anlaşılır.
Ne demiş atalarımız.
Davul bile dengi dengine.
Öyle değil mi?
-Yahu ben arkadaş grubu çağırırım.
Sohbet edilir, dinî konular vs.
Güldüm.
Niçin güldünüz HOCA'm? dedi.
Bak başıma gelen bütün musibetler; o sohbetler yüzünden geldi.
Düğün sohbeti yaptık.
Cenaze sohbeti yaptık.
Ev sohbeti yaptık.
Cami sohbeti yaptık.
Nerde yarım düzine adam gördük sohbet yaptık.
Hepsinde lafı evirip çevirip cihada ve tatbiki partiye bağladık.
-Ne oldu biliyor musun?
-Ne oldu HOCA'm.
-Bana iyi baksana.
Kaşlarım hariç bütün yavru tüylerime kadar ağarttılar.
-O zaman bana dua edin.
-Tamam edelim de, senin işin isteme dua ile olmaz.
-Yâni.
-Yani si şu.
Ben'im sana duam, hastanın ağzına çorba vermek gibi olur.
O da karın doyurmaz.
-Sen dua alacaksın.
-İşte bende onu diyorum ya.
-Fark var.
Anlatayım.
Şu milyonluk arabana bineceksin.
Güvendiğin insanlara fakir fukara soracaksın.
Onları bulup ihtiyaç gidereceksin.
Senin için yüzlerce çalışan var nasıl olsa.
Senin bütün işin bu olacak.
Öyle söğüt gölgesinde,
mangal yapıp şükür Yarabbi demek ancak vebal getirir.
-Anladın?
-Anladım hocam.
Ara sıra telefonla fetva sorardı.
-Hocam arkadaşlarla bir konuda...
Cevaplardım.
Daha sonra arkadaşlarını sorardım teke tek olduğumuzda.
Dörtte üçü partici.
Onlara sorsaydın ya, onlar her şeyi bilirlerdi derdim.
Gülerdi rahmetli.
Neyse Allah'ım taksiratını affeylesin.
Tabii ki bu bizim iyilik duamız.
Hani derler ya "askıda ekmek" diye.
Onun gibi bir şey.
O da mevsimlik olur bilirsiniz.
Yazının icadından beri imla kuralı var sanırdım ben.
Meğer asırlar sonra başlamış.
Atilla İlhan hiç büyük harf kullanmadı diyor video hocam.
Şu günlerde defalarca onlara çalışıyorum.
Aman Yarabbim bitecek gibi değil.
Fakat tadına doyum olmuyor.
Bir yandan da utanıyorum.
Yahu ne çok bilmediğim varmış abi benim.
İklimlerden, toprak türlerine kadar.
Yahu dünyadan ot gibi gidiyormuşuz az kalsın.
Neyse ders saatim geldi.
Kalın sağlıcakla.