Yılını hatırlamıyorum.
Belediye başkanlığı seçimiydi.
Galiba doksanlardaydı.
Hızlı particiydik.
Yedi yirmi dört ha gayret çalışmıştık.
Çünkü bize göre Cihat’tı yaptığımız.
Tek temiz vardı, o'da bizimkiydi.
Hâlbuki dinimizde tek kriter liyakat idi.
İşte o liyakatte bizim adamda vardı.
"Particilik"=Gözü kapalı yürümektir.
Bu şimdiki aklım tabii ki.
Müslüman her sözünden, her hareketinden mesuldür.
Eğriye doğru, doğruya eğri diyemez.
Kul hakkına girer.
Size bir haber geldiğinde araştırın der Kur'an-ı Kerim.
Hasılı, o seçimi kaybetmiştik.
Her zaman olduğu gibi tabii'ki.
Hem de üçlü rakamlarla.
Üç gün sonra adayın bürosunun önünden geçiyorum.
İçeride tek başına oturuyor.
Selam verip yanına vardım.
Bu ne hâl, nerede üç gün önceki kalabalık dediğimde.
Suyu kesilmiş değirmene döndük hocam dedi.
Üzgündük elbette.
Teselli babında bir şeyler söyledim.
Kazansak olacaktı hocam dediler.
Olanda hayır vardır demeye çalıştım.
O kalabalık artık gücün kapısının önündeydi belli ki.
İnsanlar akan çeşmenin başında bekler öyle değil mi?
Şimdi bir seçim daha geliyor.
Doğru eğriye karışacak yine.
Herkes rakibine veryansın edecek.
Rakibinin ne kadar kirlisi varsa ortaya dökmeye çalışacak.
Abi bu nedir böyle söyler misiniz?
Hani biz yalnızca hakikati söylemekle mükelleftik.
Hani biz Emin peygamberin ümmetiydik.
Hani biz hakkı haykırmak mecburiyetinde olanlardık.
Politika da olur böyle şeyler hocam diyor adam.
Müslüman, politikacı olunca iki yüzlü mü olur yani?
Ben bıktım usandım.
Sizi bilemem.
Ben kabre yalnız gireceğimi biliyorum.
Kabirde de yalnız kalacağıma göre.
İnce eleyip sık dokuyarak bir oyumu verecek adam arayacağım.
Bulup bulamayacağımı Allah'ım bilir.
Ben de bilirim HOCA'm diyecek çok dostum çıkacaktır.
Bana bu konuda dost gerekmez.
Buradan duyuruyorum.
Kalın sağlıcakla.