Mustafa UYSAL
KMÜ ilahiyat Fakültesi
(Dünya iyisi bir insan hikâyesi)
Önce aşağıdaki resme ibretle bakınız.
Benim hayatına imrendiğim bir abim o.
Dün Siyahser mezarlığında gördüm kendisini.
Adı: Sami Döker.
87 yaşındaymış.
Kendinden küçük kız kardeşini defnettik dün.
Allah'ım rahmet eylesin mekânı cennet olsun inşallah.
Sami abiyi görünce hemen koştum.
Selâm verip, elini öptüm.
Sesimden bildi ve:
Rıza amcanın oğlu Mustafa hoca mısın sen dedi.
Başını doğrultamıyor gördüğünüz gibi.
Görmeden bildi.
Zihin pırıl pırıl belli ki.
O yaşlarda çok önemli bilirsiniz.
Sami abime iyi bakılıyor anlaşılan.
Bakımlı, tertemiz nurluca maşallah.
Onunla ilgili hatıratıma gelince.
78/79/80 yıllarında Siyahser büyük camide görev yaptım.
Sami abim cemaatimdi.
O zaman tanıdım kendisini.
Mümin-i kâmil dediklerinin canlı örneği bu zat olsa gerek.
Aslen Güneysınır'ın bir köyünden.
Bir insan bu kadar mı iyi niyetli olur.
Şimdi göreceksiniz.
İmam hatipte öğrenci iken, küçük bir tabure kılıklı tahta masam vardı.
Babam rahmetli, oğlum bunu Sami Döker’e yaptırdım derdi.
Yâni Sami abim gençliğinde marangozmuş.
Yetmişlerde Avrupa’ya gitmiş.
İki üç yılda bir izne gelirmiş.
Gün olmuş Avrupa'dan temelli dönüş yapmış.
Ben tanıdığımda, mut caddesinde mobilet parçası satardı.
Daha doğrusu satamazdı.
Cumaları topladığımız parayı müftülüğe teslimden sonra kendisine uğrardım.
Mutlaka dükkânında beş/altı İmam hatipli öğrenci olurdu.
Onlara birer avuç ekşikara kuru üzüm ve 10 TL para verir uğurlardı.
(Şimdinin en az 100 TL si)
Bu her hafta böyleydi.
Sami abim Millî gazete abonesiydi.
Bir gün bana sordu.
Hoca efendi bizim gazetede bir haber var sence mahzurlu değil mi?
Okuduk beraber:
"Ülkemizde ki kötü hava şartları hayatı olumsuz etkiliyor."
Sorusu şu.
Allah’ın takdirine kötü hava şartı denir mi?
Denmez Sami abi diyebildim.
Sami abim Ay'da bir,
Konya'ya Tahir hocamın vaazına giderdi cumaları.
O zamanlar malum bugünkü imkânlar yok.
Sami abim Tahir hocamla aynı makama intisaplı.
Ve hézâ derviş.
Sami abime bir tamirci kalfası gelir acele.
Sami amca usta meksefe istiyor.
Sami abim verir meksefeyi, kalfa hızla dükkândan çıkar yazacakmışsın diyerek.
Sami abim arkasından yazar, "yeşil süveterli" kalfa diye.
Sami abim bu kadar iyi bir insan. İnanıyorum bu dünyadan harama bulaşmadan göçecek biridir kendisi.
Sami abiyi çoktandır görmezdim.
Bir soru daha sormuştu bir gün.
Hoca efendi bir torunum oldu adını aydın koydular mahzuru var mı diye.
Yok, Sami abi iyi olmuş,
Aydın Âlim demek dedim sevinmişti.
Dün belki mezarlıkta Aydın beyde varmıştır.
Kırklı yaşlardadır kendileri.
Karlı bir kış günü bizim fakirhanede sohbetteyiz.
Kanepe manepemiz de yok o zamanlar.
Sünger minderlerde yerde oturuyoruz.
(Ben hâlâ o sohbetleri özlüyorum)
Soba gürül gürül yanıyor.
Sami abim sobanın dibine denk gelmiş.
Sırılsıklam terlemiş.
Yerini değiştirmeyi söyleyememiş sohbette adapsızlık olur diye.
Şununla bitireyim.
Doksan altı yılında hacca görevli gidiyorum.
Sami abime vedaya vardım.
Dediği şu.
Bize de dua et.
Tahir hocama selâm götür.
Abi üç milyon insan içinde, Tahir hocam ve ben.
Nerede nasıl?
Diyemedim Sami abime tabii ki.
Aleyküm selâm dedim çıktım.
Bir sabah namazı vakti, erkenden Mescid-i haramın son katından tavaf mahallini seyrediyorum.
Tam dalmışım.
Arkadan sesler geldi.
Hafif döndüm ki, birde ne göreyim.
Otuz civarı mümin, ortalarında Tahir Büyükkörükçü hocam.
Hemen yanı başıma oturdular.
Beni o vakitte bir ter bastı.
Çünkü Sami abimin, selâm emaneti aklıma geldi.
Bu kadar olur yâni.
Yahu Sami abi, şu başıma açtığın işe bak.
Tüm cesaretimi topladım ve:
Bir söz boşluğunda dedim ki;
"Muhterem hocam af buyurun, üzerimde bir emanet var onu arz etmek isterim.
Ben Karamanlıyım.
Size muhabbeti olan bir abim gelirken selâm gönderdiler.
Böldüğüm için özür dilerim".
Tahir hocam,
Ve aleyküm selam sizde bizden selâm götürünüz o kardeşimize dediler.
Hac dönüşü Sami abim hoşgeldine geldi.
Sami abime bir başka sarıldım elbette.
Bağışlayın çok uzattım.
Allahım Sami abime ve bize kulluk için uzun ömürler versin.
Dünyadan imanla göçmek nasip buyursun.
Kalın sağlıcakla.