Tenimizin gıdası için yer, içer, sağlığımızı korumaya çalışırız.
Doktorlar ve ilaçlar hakkında çok lafımız vardır.
Bizim, tenimizi ayakta tutan bir de canımız var.
Canımızın da imansızlıktan ve bilgisizlikten kaynaklanan zafiyet hastalığı olduğu gibi servet, şehvet, şöhret iştahıyla, hırsıyla aşırı taşkınlık hastalığına tutulabilir.
Bizi yaratanın kelamına, O’nun gönderdiği peygamberinin hadislerine göre yaşamaya dikkat etmeli.
Baştaki göz elmayı görür, gönül gözü ise alınmış mı, çalınmış mı? Alın teriyle mi sulanmış, kanla mı sulanmış bunu araştırır.
Uluslararası ilişkilerde göz, diğer devletlerin servetini görür, gönül gözü ise o serveti elinde tutan bileği değil, o bileği yönlendiren yüreği görür ve ona seslenir.
Herkesin gönül gözü vardır. Rabbimiz bunu bize doğuştan vermiştir. Ancak bazı hatalarımız nedeniyle gözlerimiz zayıfladığı, şaşı olduğu, kör olduğu gibi gönül gözümüz de kararabilir. Yanılmalar, çift görmeler olabilir.
Hâkim rüşveti cebe indirdikten sonra haklıyı haksız görmeye başlar.
İşaret parmağınızı gözünüzün ucuna biraz bastırarak karşınızdakine bakarsanız, karşınızdakini çift görürüsünüz.
Gönül gözünüze de baskı yaparlarsa, Müslüman’ı mürteci görmeye, ateisti, akil adam görmeye başlarsınız.
Biz yüzümüzü ve gözümüzü günde beş vakit namazda su ile temizlerken gönül aynamızı da imanla süslemeye, “takva” ile sırlamaya, amelle cilalamaya çalışırsak görüntüler net olur.
Haklıyla haksız apaçık belli olur.
Rabbimiz:
“Ey iman edenler, eğer Allah’tan sakınırsanız O size furkanı (iyilikle kötülüğü ayırt edecek nuru) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi afveder. Allah büyük lütuf sahibidir.” buyurur. (Enfal süresi ayet 8/ 29)
Allah’ın emirlerini yerine getirerek yasaklarından kaçınarak parlatılan gönül aynası, varlığa sevinmediği gibi yokluğa da yerinmez.
Ayna, önünden gelip geçenlerden rahatsız olmaz.
İslâm’ı hakkıyla yaşayan insanların gönlü, en hassas kuyumcu terazisinden daha hassas olur.
Efendimizin ifadesiyle:
“Haram, gönülde çarpıntı meydana getirir, helal ise gönle huzur verir” buyurur. (Ahmet, Müsned, Hasan bin Ali rivayeti, Tirmizi, Sünen, K. Sıfatü’l-Kıyamet, bab 60, Hakim MüstedrekCami-ül-ulum, İbni Recep 15 ve 27 nci hadislerin şerhi, Metin Ahmed’in)
Böyle bir gönle sahip olanlara ise Peygamber Efendimiz
“Kalbine danış; kendine sor. İyilik nefsin mutmain olduğu, kalbin huzur bulduğudur. Günah ise nefsini rahatsız eden, kalbinde tereddüt meydana getirendir. Üç defa ‘Fetva verenler ne derlerse sen, bir de kalbine danış” buyurmuş. (Ahmet, Müsned, Vabisa bin Ma’bed rivayeti, Ebu Ya’la, Müsned, Vabisa bin Ma’bed rivayeti, Darami, Sünen, K. Büyu’, bab 2)
Eroin kullananın gözleri şeşi beş görmeye başladığı gibi inkârla gönlünü, haramla midesini dolduranların gönüllerinin terazisi topu kaçmış kantar gibi “hep bana, hep bana” demeye başlar. Şu anda Türkiye’nin ve dünyanın en büyük sorunu bu.
Yolsuzluk dosyalarının temelinde İslâm’a yan bakma vardır.
Fertlerin kalbi olduğu gibi toplumların da kalbi vardır.
Toplumların kalbi, “Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.”
Sosyologların, “Ma’şeri vicdan” (Toplum bilinci) dedikleri bu toplumun gönül gözü, âlimlerinin, siyasilerinin, sanatkârlarının, komutanlarının, hâkimlerinin, hamallarının, zenginlerinin, fakirlerinin, doktorlarının, hastalarının gözüyle olayları değerlendirir.
Onun için Rabbimiz, Peygamber Efendimize:
"De ki: "İşte benim yolum. Ben Allah'a basiretle davet ederim. Ben ve bana uyanlar da (böyle). Allah'ı tespih ederim. Ben müşriklerden değilim.” (Yusuf süresi ayet 12/ 108) buyurarak basiretle toplumu yanıltmadan, yanlışa yönlendirmeden, parlak gönüllerden dışarı sızan parlak delillerle, hikmet dolu sözlerle, güzel nasihatlerle davet etmemiz istenmekte.