Gece saat 24. Deniz kenarında on kadar tatilciyle, ay ışığında sohbet.
Hava hoş, ay tepede, sanki bizim sohbetin kandili gibi görünse de dünyanın yarısını nurlandırıyor.
Sevgili Peygamberimizin:
“Kur’an okuyan mü’min, tadı ve kokusu güzel narenciyeye benzer.
Kur’an okumayan mü’min, tadı olup, kokusu olmayan hurmaya benzer.
Kur’an okuyan münafık, kokusu olup tadı olmayan reyhan çiçeğine benzer.
Kur’an okumayan münafık, kokusu olmayan, tadı da acı olan Ebu Cehil karpuzuna benzer” (Buhari, Sahih, K. Et’ıme, bab 30) hadisini okuduğum günden beri, bulunduğum sohbet sofralarında, ayet ve hadislerin güzel ve yönlendirici söz ve usullerine uyarak dostlara benim kabımdan nakletmeye çalışıyorum.
Dostların yüzünden gecenin huzuru, ayın huzmesi gibi etrafa akarken, bir de baktım yarısı ayağa kalktılar ve gitmeye başladılar.
Arkalarından baktım, gittikleri tarafta, uzun boylu, topuğa kadar cübbeli, sarıklı, uzun sakallı biri bize doğru geliyor.
Ona doğru gidenler, onun elini öpmek isteseler de o iltifat etmiyor ve bizim masaya doğru yaklaşınca anladım kim olduğunu.
Devlet işçisi olarak emekli olmuş.
Emekli olunca namaza başlamaya karar vermiş ama hiçbir şey bilmiyor.
Mahallenin imamına gitmiş, onun yanlış okuduğu besmeleyi/Bismillahirrahmanirrahim demeyi öğretmiş imam ona ve “Her namazda kıyamda üç defa bunu oku ve rükûa git.
Namazlarını hep camide, imamın arkasında kıl.
Bu arada Fatiha Suresini de ezberlemeye çalış” demiş.
Derken o günlerde devre mülkteki günü de gelmiş.
Fatiha Suresi’ni, şimdiki alfabeyle ben yazıverdim.
Nasıl okunacağını birlikte tekrarlayarak okuduk.
O akşam bana Fatiha’nın yarısını okumak için gelmiş, okudu ve gitti.
Giderken, “Sana besmeleyi öğreten imamdan ayrılma” dedim.
Ayakta karşılayanlar, kısa yoldan cenneti kazanmaya çalışanlar, “Ya biz de onu çok değerli, duası makbul biri zannettik” dediler.
“Olabilir” dedim.
“Kimin duası makbul bilmiyoruz.
Biz, karıncanın bile gönlünü incitmemekle memuruz” dedim.
Eli çalışmayıp dili çalışan tenkitçi, “Besmeleyi öğrenmeden sırtına cübbe, başına sarık sarmışlar” diyerek ağzını bozacakken engelledim ve “Ona o cübbeyi giydirenin gücü ancak ona yeter belki, karışma” dedim.
01 Ocak 1981 yılında Haseki Eğitim Merkezine kursiyer olarak geldim.
Adlarını duyup konuşmalarına hayran kaldığım değerli hocaların birazına engeller koymuşlar.
Hemen o senenin güzünde, üniversite öğrencilerine Beyazıt Camii, Sultanahmet Camii, Vezneciler’de küçük bir cami, Maslak’ta bir cami…aklıma gelmeyen birçok camide dersler başlattım ve çok faydalı olduğunu da gördüm.
İmamlarımız, gayreti diniyyesi olan bütün her dersten öğretmenlerimiz, emeklilerimiz, “Ben de yalnız besmeleyi bilirim” diyen kardeşlerimiz, hemen o bildiğin besmeleyi bir başkasına öğretirken kendin de Fatiha Süresi’ni öğrenmeye çalış.
Mücahit yazar ve çizerlerimiz, hemen Fatiha Süresi’nin ve Fil Süresi’nden aşağıya on sürenin manasını öğrenme ve öğretme sohbetleri kuruveriniz.
Bitişik dükkân sahipleri, yaşınıza göre on, yirmi, kırk, elli, altmış yıldır, sizin o politika konuşmalarınızın hiç biri politikacıların kulağına varmadı.
Boşuna çenenizi yormayınız, gıybet etmeyiniz, en değerli servetiniz olan zaman nimetini israf etmeyiniz.
Yanınızda biraz kalan insan, sizden ayrıldıktan sonra ayrılan adamın gönül dünyasında ayet ve hadis kokusu, yürürken bile yayılsın gitsin.
Bize ayet ve hadisleri nakleden ashab-ı kiram, onlardan bize nakleden tabiin…. Okuduğunuz her ayet ve hadisten dolayı sevaplarını almaya devam ediyorlar.
Onlar o ayet ve hadislerin ışığında Şam’a, Basra’ya, Kudüs’e, Buhara’ya, İspanya’ya vardılar.
Bilmek yeterli değil.
Bilginin üzerimizde güzel kokusu türül türül tütmeli.
Gül kokusu, gül yüzlünün üzerinde, daha güzel koktuğu gibi, ayet ve hadisler, onunla can ve ten, ilik ve kemik, et ve tırnak gibi olanlar da daha güzel kokar.
Çünkü Rabbimiz:
“(Benim kullarım) Her sözü duyarlar, en güzeline uyarlar. İşte Allah'ın hidayete erdirdikleri onlardır. İşte onlar, akıl sahibi olanların ta kendisidirler” buyurur (Zümer Süresi, Ayet 39/18)
Sözlerin en güzeli de Allah Celle Celalüh’e aittir:
“Allah, sözün en güzelini (âyetleri) birbirine uyumlu, yer yer tekrarlanan bir kitap olarak indirdi. Rablerinden korkanların derileri ondan (âyetlerden) ürperir. Sonra onların tüyleri ve kalpleri Allah'ın zikrinde yumuşar. İşte bu Allah'ın hidayetidir. Onunla dilediğini hidayete erdirir. Allah kimi sapıtırsa ona yol gösterecek yoktur.” ((Zümer Süresi, Ayet 39/23)
Sapan ve saptıran değil, Rabbimizin gösterdiği doğru yolda yürüyen ve yürüten olmaya çalışalım.