Ayet-i kerimeyle sabit ki; “İmanı, yani hidayeti ancak Allah verir.”
“Şüphesiz sen, sevdiklerine hidâyet veremezsin. Ancak Allah, dilediğine hidayet verir. Hidâyete erecekleri O daha iyi bilir” diyor Rabbimiz. (Kasas süresi ayet 28/56)
Göz nurunu da Allah (c.c.) verir.
Bu da doğru. Yani doktorlar, göz nuru veremez insana. İnsanın gözü perdeleniyor.
Doğuştan sıhhatli olan bir göz, zamanla perdeleniyor. Ne yapıyoruz? Doktora gidiyoruz. Doktor, o perdeyi kazıyıveriyor. Tekrar görüyoruz. Doktor gözüne nur vermiyor, var olan nurun önüne perde çekilmiş, o perdeyi aralayıveriyor.
Biz kimseye hidayet vermeyiz, veremeyiz. Allah (c.c.)’ın verdiği imanın önüne kâfirler, perdeler geriyor, Kur’an ayetleri ve Efendimiz (s.a.v.)’in neşterleri ile o perdeleri kazımaya çalışırız.
Ayet-i kerimede:
“Hayır, onların kazandıkları, kalplerine küf bağlamış (köreltmiştir). (Mutaffifin süresi ayet 83/14) diyor.
Yani cevherlerin üzerine küf bağladığı ifade ediliyor.
“Dediler ki: "Bizi kendisine çağırdığın şeye karşı kalplerimiz kapalıdır. Kulaklarımızda ağırlık, bizimle senin aranda da bir perde vardır. (İstediğini) yap, şüphesiz biz de yapacağız.”
(Fussılet süresi ayet 41/5) diyorlar.
Birde ayet-i kerimede “ekinnetin” kelimesi vardır. “Kalplerimiz kapatılmıştır, gizlenmiştir” diyorlar. Böyle olunca, bizim yapacağımız hassas bir şekilde üzerindeki perdeyi aralayıvermek, küfrünü ve küfünü kazıyıvermek ve kapalılığın kirini, kilidini açıvermektir.
Yoksa kişiye iman vermek, o bizim haddimizi aşar.
Bunu nasıl yaparız? Hani adam tarihi eserlerin üzerindeki pisliği arındırmak için ipek gibi yumuşak fırçaları eline alıyor.
Bıçakla bile kazımıyor. Ola ki bıçak kaçıverir, o eserin en nakışlı yerine bir çizik atıverir ve onun değerini kaybettirir diye.
Onun için yumuşacık kelimelerle bunu anlatma yoluna gitmemiz gerekiyor.
Hani ayet-i kerimede:
“Allah'ın rahmetinden dolayı Sen (Uhud’da) onlara yumuşak davrandın. Şayet Sen kaba, katı kalpli olsaydın onlar muhakkak çevrenden dağılır giderlerdi. Onları bağışla, (Allah katında) bağışlanmalarını dile ve onlarla iş konusunda müşavere et. Bir kere de azmettin mi, Allah'a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever. (Al-i İmran süresi ayet 3/159) diyor.
Allah (c.c.)’ın rahmetinin (ki Peygamber Efendimiz (s.a.v.) rahmet olarak gönderilmiştir) bize de yansıması ve insanlara rahmet nazarı ile şefkatle muamele etmemiz gerekmektedir.
Bunu kendi iç dünyamızda sağlayacak olursak mutlak surette faydalı oluruz.
Yağmur yüklü bulut, mutlaka yağacaktır. Ya Konya ovasına yağacaktır ya da Erzurum yaylasına yağacaktır, mutlaka yağacaktır.
Bulutta yağmur varsa yağacaktır. Ama yağmur yoksa, yoksa ne yapalım, yağmaz.
Biz, bir adı Rahman, bir adı Rahim olan Allah’ın kuluyuz.
Biz, rahmet peygamberinin rahmet ümmetiyiz.
Rabbimin yağdırdığı yağmura da Kur’an’dan alarak “Rahmet” demişiz.
Yağmur, rahmet olup yağarken, okşar gibi dokunur.
Yağarken ayrım yapmaz; güle de, dikene de yağar ve ikisine de rahmet olur.
Donsa da özelliğini kaybetmez, kaynasa da kaybetmez.
Buhar olup uçar ama yine rahmet olarak tertemiz, geri gelir.
Müslüman da su gibidir, yumuşaktır ama katı kayaları delebilir, demiri kesebilir.
Kimse Müslüman’a zarar veremez;
Öldürülürse şehit olur, sevinir, kalırsa gazi olur sevinir.
Onun için korkmadan, üzülmeden yoluna devam eder.
Yorumlar
Kalan Karakter: