28 Şubat döneminde bir su profesörü, öğrencilerine suyu anlatır, suyun kanunlarını öğretir, hesaplar yaptırır ve sonunda sorar, “Bütün bu özellikleri ve kanunları bu suya kim koydu?”
Sağcısıyla solcusuyla öğrenciler topluca koro halinde cevap veriyor “Allaaaaah” diyorlar.
Bir haftaya kalmaz YÖK’ten soruşturma için profesöre, “Evet böyle bir soruyu sordum. Sınıfta siz olsaydınız siz nasıl cevap verirdiniz dediğinde Profesör, “Ben de olsam Allah, derdim” der.
Çağdaş dünyamızda suyun oksijen ve hidrojeninin oranının ne olacağını halka sormuyoruz.
Havamızdan, suyumuzdan, yiyeceklerimizden memnunuz.
Şikâyetimiz, Kur’an’ın ifadesiyle:
“O (inkârcı) işbaşına geçtiği zaman, yeryüzünde bozgunculuk yapmaya, ekini ve nesli yok etmeye koşar. Allah, bozgunculuk yapanı sevmez” buyurur. (Bakara süresi, ayet 2/2025)
Şu anda dünyadaki yiyecek, içecek ve giyeceklerin dengesini bozanlar, kazançları uğruna insanlığı feda ediyorlar.
Suyun, havanın, tabii gıdaların tabiiliğini bozmamak için yeni çalışmalara başlandığı bu günlerde evreni yaratanın evrensel hukukunu da evrenselleştirmenin yolunun açılması için her derste o dersin ana malzemesinin yaratıcısının tanıtılması ve onun tabiat kanunlarına uyduğumuz oranda sağlıklı bir toplum meydana getirdiğimiz gibi, Kur’an’daki kanunlarına uyduğumuz oranda iki dünyamızın güzelleşeceğini anlatmamız gerekir.
Mesela fizik kitabının başına, din dersi kitabının başına koyduğunuz resmin de önüne, yani ilk sayfasına, Newton kanunun teferruatına girmeden, kısaca herkesin anlayacağı bir dille, bir sayfada anlattıktan sonra, bu kanunun dünya yaratıldığı günden beri var olduğunu ve bu kanunu bu kadar en ince teferruatına kadar kimin koyabileceğini sorup, cevabının da “Allah celle celalüh” olduğunu yazdıktan sonra derse başlamalı.
Sonra bütün derslerde okutulan her kanun da bu kanunu bulanın yaşadığı tarihten önce de bu kanunların olduğunu ve kimin kanunu koyduğunu, kimin bulduğunu her derste hatırlatılmalı.
Yıllar öncesiydi, o günlerde basının gözdesi bir hukuk profesörüyle, odasında görüşmemizde bana, “Allah’a inanırım, 1400 yıl önce gelseydim, Kur’an’a göre yaşamayı tercih ederdim ama bu gün “Zamanın değişmesiyle ahkâm da değişti” anlamında söyledikleriyle günümüzde Kur’an’ın geçersizliğini söylemiş oldu.
Ben de ona, “Kur’an’ı, Allah’ın indirdiğine inanıyorsun, tabiatı da Allah’ın yarattığına inanıyorsun.
Peki, dünyanın yaratılışından bugüne kadar gelen otlardan, çiçeklerden, hayvanlardan, içeceklerden, bu asra, bu çağa uygun olmayan bir şey var mı?
Mesela su; bu sudan Hazreti Âdem aleyhisselam içti.
Şimdi senin mantığına göre “Zaman değişti, öyle ise suyumuz da değişmelidir” denebilir mi?
Veya ilim adamları bir zerre için bile “Bu çağa uygun değildir” diyebilmişler mi?
Evreni yaratan Allah indirmiştir Kur’an-ı Kerim’i.
Tabiatta olan milyarlarca tabiat ayetinde kusur yapmayan Allah celle celalüh, altı bin küsur ayetinde mi kusur yapacak? Anlamında konuştuktan sonra,
“Hoca, bu mantık anlatılmalıdır” dediğinde, ben de ona, “Sen anlatırsan daha etkili olur” demiştim.
Rabbimizin iki türlü ayeti vardır:
1- Tabiat ayetleri, 2- Kur’an ayetleri.
Tabiat ayetleri Rabbimizin Tekvin sıfatındandır,
Kur’an ayetleri Rabbimizin Kelam sıfatındandır.
Bu ikisi, birbiriyle çelişmez, çatışmaz, çağ dışı kalmaz, kıyamete kadar su gibi, hayatımıza can katmaya devam edecektir.