İnsan, en çok sevdiğinin adını zikreder.
Onu hayal eder, onu konuşur.
Patronlar toplantısında sohbet konusu paradır.
Ayı, bal üzerine hayal kurarken, tilki kırk türkü bilirmiş kırkı da tavuk üzerine imiş.
Son günlerde bazı dindar arkadaşların da sohbetinin araba ve ev kredisi üzerine olduğu kulağıma geliyor.
Mecnun’un ağzından çıkan kelimelerin hepsi “Leyla” imiş.
Halbuki Leylamızı da, paramızı da, arabamızı da, evimizi de, bütün bunları yapan usta da, mühendisi de, icatçı ilim adamını da yaratan Allah celle eclalüh bize:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا اذْكُرُوا اللَّهَ ذِكْرًا كَثِيرًا
“Ey iman edenler, Allah'ı çokça zikrediniz.
وَسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَأَصِيلًا
“Sabah akşam O’nu tesbih ediniz.” Buyurur. (Ahzab süresi ayet 33/41)
Müslümanların, yatarken yaptıkları dualar, kalkarken yaptıkları dualar, besmeleler, tuvalete girerken yaptığı dualar, çıkarken yaptığı dualar, abdest alırken, dışarı çıkarken, eve girerken, camiye girerken, çıkarken, işyerine girerken, çıkarken…çektiği Besmeleler, kıldığı namaz, tuttuğu oruç, okuduğu Kur’an, yaptığı iyiliklerin hepsi zikir sayılır.
Yolda giderken selam vererek gitmek, merdiven veya asansörle çıkarken “Allahü ekber/En büyük Allah” demek, inerken “Sünhanellah” demek zikirdir.
Zaman ve mekanla kayıtlı zikirlerimiz vardır.
Namazda Kur’an okumak, kıyamda/ayaktaykendir.
Rükûda, Sübhanellahil azıym denir.
Peki bunların hangisi daha efdal, daha değerli? Sorusuna cevap, sevgili peygamberimizdendir:
جَابِرَ بْنَ عَبْدِ اللهِ يَقُولُ : سَمِعْتُ رَسُولَ اللهِ صَلَّى الله عَليْهِ وسَلَّمَ يَقُولُ : أَفْضَلُ الذِّكْرِ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ ، وَأَفْضَلُ الدُّعَاءِ الْحَمْدُ لِلَّهِ
“Zikrin en efdalı, La ilahe illallah/Allahtan başka yaratan, yaşatan, yöneten ve donatan yoktur” (demek), duaların en efdalı el-Hamdü lillah” demektir” buyurmuş. (İbni Mace, Sünen, K. Edeb, bab 55, Tirmizi, Sünen, K Deavat, bab 9, Nesai, Sünen, K. Amelü’l-yevmi ve’l-Leyle, bab 235)
“Her şeyi yerli yerince yapmaktır” kuralına göre, namazda secde halinde iken Kur’an okunmaz, kıyamda iken de “La ilahe illallah” denilmez.
Tek başına veya toplu halde zikir yapılabilir.
Asıl olan hayatın her anında sevgili peygamberimizin yaptığı kelimelerle zikir yapmaktır.
Süyan-i Sevri merhum:
سمعت سفيان يقول أفضل الذكر تلاوة القرآن في الصلاة ثم تلاوة القرآن في غير الصلاة ثم الصوم ثم الذكر
“Zikrin en efdalı namazda Kur’an okumaktır. Sonra namaz dışında Kur’an okumaktır, sonra oruç tutmaktır, sonra zikirdir” demiş” (Ebu Nüaym, Hılyetü’l-evliya 7/67)
Namazda, Kur’an okuyoruz, hamdediyoruz, teşbih ediyoruz, La ilahe illallah diyoruz, salavatı Şerifeleri okuyoruz.
Kuran okumakta en büyük zikirlerdendir. Çünkü Allah (c.c.) kendi kelamı ile kendi rahmet kapısını çalmak demek oluyor.
Böyle olunca zikirlerimize devam edeceğiz, gönülden Allah (c.c.)’ın sevgisini eksik etmeyeceğiz.
Allah (c.c.)’ın sevgisi nasıl yitirilir?
Seveninizin sevgisini nasıl yitirirsiniz öyle.
Dediğini tutmaz ve karşı gelirsiniz. Annenizin sevgisini azaltmak ve ona isyan etmekle dediklerine karşı gelmekle olur.
İşte Allah (c.c.)’ın sevgisini yitirmek demek; emirlerini tutmamak, yasaklarına riayet etmemekle oluyor.
Leylası için maldan candan geçenler var bu dünyada.
Şu hapishaneler Leyla’sı yoluna girenlerle dolu.
Parasını o yolda yitirenlerle dolu.
Niye? Çünkü ona karşı gönül vermiştir.
O bütün malını varını yere çalmıştır.
Halbuki iyi düşünüverse Leyla’yı yaratan var bir de.
Yani o güzellikler kendiliğinden değil.
O Leyla’ya güzellik veren Mevla’dır.
Gül, bir yaz boyu yapraklarını açar ama kış gelince yapraklarını döker ve yok olur.
Peki, Mevla ‘Hayy’ ve ‘Baki’ dir. Her an hepimize nefes vermeye, kalbimizi, kanımızı, saçımızı, tırnağımızı, bütün organlarımızı çalıştıran O’dur.
Öyleyse, solanlara değil solmayanlara bakalım.
Gülümüzü de Güllümüzü de sevelim ama, sevdiklerimize o güzelliği veren ve bize lütfedene de teşekkür için emir ve yasaklarına riayet edelim
Oğlan kızı almak istiyor ama kızın gönlünü kazanamıyor ve üçkağıtçı adamlara gidip, “Bana muhabbet duası yapıverin” diyor.
O da kâğıt üzerine o gün hangi ahrf evya arkamlar eğildiyse çiziktiriyor ve “Bunu omuzuna dikeceksin” diyor.
Delikanlı, söylenenleri aynen yapıyor.
O günlerde biraz daha gayrete geliyor.
Kızın ona bakacağı ümidiyle gidiyor.
Her gün kızın evinin önünden geçiyor, derken kızın gönlünü alıyor.
Zannediyor ki bu etki muskadandır.
Hâlbuki muskanın içinde bir şey yazmıyor. Hiçbir şey yazmaz tılsım yazar. Anlaşılmasın diye Arapça, A b c 1 2 3 5 9 filan rasgele şeyler yazıyor.
Onun kendi gayreti başarılı olmuştur. Gelmiş-gitmiştir ve kazanmıştır.
Allah (c.c.) sevgisini kazanmanın yolu, onun ismini çok zikret-mektir. Ve gönülde “İlah” olarak O’ndan başka bir şeyi taşımayacağız.
Şeyh Galip:
"Gül değil, ateşi ruhsardadır gözlerimiz.
Ceyşi pervaneye cay olmaz ocağı yakut."
Yani: "Şu ışığı çok seven Pervane/kelebek, ateş renginde olan yakut taşını görünce aşk ile onun etrafında dönmediği gibi, bizim gözlerimiz de güle değil gül yanaklıya bakar." deyivermiş.