Köleler Böyle Davranır
Mahmut Toptaş
Yirmi yıldır Hollanda’da eğitimcilik görevi yapan bir dostum geçen hafta misafirim oldu ve bana, “Hocam, İstanbul’da gördüğüm bazı arabaları Hollanda da görmek mümkün değil. Bu ne iş” dedi.
Ben de ona, “Hollanda’nın milli geliri, ithalat ve ihracatı Türkiye’den fazla ama yalnız İstanbul’da birey olarak zengin sayısı Hollanda’dan fazla. Hollanda ve diğer Avrupa ülkeleri için de durum böyle” dedim.
Almanya’da devletin kazancı ile beş yüz kadar uluslararası şirketlerin kazancı yekun tutarken Alman halkının nerdeyse yüzde sekseni ya memurdur, ya işçidir veya işsizlik parası almaktadır.
Bir milyon nüfuslu Konya’daki zengin sayısı, Almanya’nın bir milyon nüfuslu her şehrinden bireysel zengin sayısı bakımından daha fazladır ama o devletler bizden daha zengindir o başka.
İşçi veya memur çocuğu olarak doğan bir Alman’ın, eğitim ve çevre etkisiyle bu duruma itirazı da olmaz.
Aynı şehirde ticarete atılarak işini büyüten Türk sayısı da Alman’dan fazladır.
Türk’ün bu başarısını kıskanır Alman ama kendisinin atağa geçmesi mümkün değildir.
İlla atağa geçecekse Türk’ü yok ederek geçmeyi dener.
Yargılanan Alman ırkçılarında olduğu gibi.
Neden Türkler başarılı, Alman’ın o görünmez baskıcı eğitiminden geçmediğinden başarılı.
Alman eğitiminden geçen Türkler, ticarete atılmayı hayallerinden bile geçirmezler.
Maaşı fazla bir memurluk veya işçilik peşinde diplomalarıyla koşarlar dururlar.
Bunları şunun için anlattım:
1974 yılında Aleksandr Soljenistin (1918–2008) Sovyet vatandaşlığından çıkarılır.
1970 yılında Nobel Edebiyat Ödülü alır.
Rus zulmü ve komünizmin insanlığa açtığı yaraları anlatan bu adam, Rusya’dan sınır dışı edilince Avrupa ve Amerika’da uzun yıllar kalır.
Mihail Gorbaçov, 1991 yılında sürgün kararını kaldırınca 1994’de Rusya’ya geri döner.
Avrupa’da kaldığı yıllarda Türk basınında da yayınlanan uzun bir röportajda özetle şöyle diyordu: “Ben Komünizm’in zulmünü anlattığım için sınır dışı edildim. Özgürlükler ülkesine geldiğimi zannettim. Komünizm’in zulmü açıktandı ve silah zoruyla iş gördülüyordu. Bundan kurtulma ümidi vardır ama Avrupa’nın insanlığa zulmü görülmüyor, insanlar eğitilerek köleleştiriliyor ve bir gün onları kurtarmaya biri gelirse işte bu köleler kurtarıcılarını da yok etmek üzere yetiştiriliyorlar” anlamında şeyler söylemişti.
Dediğinin biri çıktı, Komünizm yıkıldı.
Şu sözler ona aittir: “İnsanların ellerinden her şeylerini almadığınız sürece üzerlerinde etkili olabilirsiniz. Bir insanın her şeyini çaldığınız an sizin etki alanınızdan çıkar. O artık özgür olmuştur.”
Komünizm, kişilerin her şeyini alınca adamları özgürleştirdi ve Komünizm’i yıktılar ama Batı’nın sisteminde ne oldurmak ne de öldürmek vardır.
Bu sistemin de onlara fayda vermediğini Avrupa bu günlerde geçirdiği krizlerden anlamaya başladı.
Hatta bu son papadan önceki papa: “Krizin çözümü için Müslümanların faiz politikasını bir araştırmamız gerekir” demişti.
Elli yıl kendi ürettiği çocuk mamasının, anne sütünden daha değerli olduğunu iddia eden Batı bilimi son on yıldır “anne sütüne denk hiç bir şey yoktur” demeye ve yeme, içme, giyme ve barınmada sanal şeylerden tabii olana, organik olana döndüğü gibi çok yakın bir zamanda sanal kanunlardan tabiatı yaratan Allah’ın belirlediği hukuka geçeceğinin habercisidir.
Dünyada bir milyon insan öldürenler, “Demokrasi” diyerek öldürüyor, öldürülenler de “Demokrasi” diyerek ölüyor.
Türkiye’de dayak yiyenler “Demokrasi” diyor, dayak atanlar “Demokrasi” diyor.
Çok yakında iki tarafta anlayacak gerçekle sloganın uyuşmadığını.
Biz hazırlıklı olalım ve insanlığın isteklerine cevap verebilecek şekilde kendimizi İslam dinini çok iyi bilenler olarak yetiştirelim.
Yoksa “lafla peynir gemisi yürümez.”
Hocam çok güzel yazmışsınız. Anlayana.