Her şey insan için.
İnsan da Allah içindir.
Şu anda üzerinde yaşadığımız bu dünya, kainatın/evrenin bir parçası olarak uzayda yüzüp durmakta.
Allah’ın yarattığı, yaşattığı, donattığı sekiz milyar insanı, uzayda binlerce, milyonlarca yıldır döndürüp, dört mevsim limanlarında üzerinde yaşayan insanların yiyeceği, içeceği, giyeceği ve barınacağı yerleri taşıyan dünyamızı bu uzayda yörüngesinden bir milim şaşmadan dönmesini sağlayan Rabbimiz, bu dünyamızın bizim için yaratıldığını şöyle haber verir:
“O Allah ki, yeryüzünde olanların tamamını sizin için yaratandır.” (Bakara Süresi, Ayet 2/29)
Yeryüzünü beşik yapan, gökyüzünü milyarlarca yıldızla süsleyen, topraktan binlerce lezzetli, güzel kokulu ve renkli yiyecek ve giyecekler yaratan Rabbimiz bu değerli insanı da kendisine kulluk etsin diye yarattığını şöyle haber verir:
“Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etmeleri için yarattım.” (Zariyat Süresi, Ayet 51/56)
Tabiatı ve tabiat kanunlarını yaratan Rabbimizin bu uzay gemisi dünyamızda, nasıl O’nun yarattığı güneş, hava, su ve toprak üzerinde işleyen tabiat kanunlarını 24 saat 365 gün uyguluyorsak, bu uygulamadan mutlu oluyorsak, insanların vereceği nefese, üreteceği suya değil, tabii olanı istiyorsak, bizi yaratan, yaşatan, yöneten ve donatan Rabbimizin gönderdiği İslam dininin bütün kanunlarını 24 saat 365 gün uygulamanın adına da ibadet diyoruz.
Daha Türkçesiyle, kulluğumuzun yalnız Allah’a olduğunun farkında olarak yerine getirmemiz gerekir.
İbadet/kulluk, yalnız namaz, oruç, hac, zekât değildir.
Bunlar olmazsa olmaz ibadetlerimizdir ama iyi niyyetlerle İslami doğrultuda yaptığımız adalet, siyaset, ticaret, sanat… gibi her amel/eylem Rabbimiz katında ibadet/kulluk olarak değerlendirilir.
Bu dünyada bize Rabbimiz tarafından lütfedilen en değerli varlığımız, malımız, makamımız, şöhretimiz değildir.
Çocuklarımız en değerli varlıklarımızdır.
Uzay gemisine ana rahminden indirilen çocuklarımızın bu dünyada en tehlikeli mikrop olan kula kul olma hastalığına yakalanmaması için, Sevgili Peygamberimizin sünnetine uygun olarak kulağına ezan okuruz.
En büyüğün Allah olduğunu kulağına fısıldarız.
Allah’tan başka yaratan, yaşatan, yöneten ve donatanın olmadığını şuur altına nakş nakş işleriz.
Bu dünyanın en değerlisi olan çoğumuzun tenine, haramdan zerre kadar bir şeyin girmemesine dikkat etmemiz gerekir.
Yediğine içtiğine dikkat ederken asıl eğitim yoluyla beynine, aklına, yüreğine, kalbine kazınan bilgilerin iyi gözden geçirilmesi gerekir.
Haram lokma ile beslenen, inkarla beyni zehirlenen yavrularımız, o halde ölmesi halinde cehenneme kendi ellerimizle attığımızı bilelim.
İnsanların yaptığı uzay istasyonunda kaldığımız günlerde yiyecek ve içeceklerimizi bu dünyadan götürdüğümüz gibi, öbür dünyadaki hayatımızın azığını biz bu dünyadan götürüyoruz.
Ahirette dünyadan getirdiklerimizin karşılığı verilecektir.
İmanla iyi işler yapmışsak, Rabbimiz katından güzel yerlerde canların çektiği, gözlerin lezzet aldığı şeyler verilecektir.
İnkar yiyip ifsat, zulüm, yalan, talan, işgal, kan, gözyaşı… akıtanlar da cehennemde zıkkım yiyeceklerdir.
İnsanların kurduğu uzay istasyonu, birkaç kişiyi alabiliyor.
Bu dünya dediğimiz uzay istasyonunda hazreti Adem Aleyhisselam’dan bu güne kadar milyarlarca insan geldi, geçti, gelmeye ve geçmeye de devam ediyorlar.
Dünyamızdan milyonlarca kere büyük uzayda gezinen yıldızlar, bize yön göstermeye, daha binlerce faydasıyla tavanımızda süs olmaya devam ediyorlar.
Her biri kendisine Rabbimiz tarafından çizilen yörüngesinden ilim adamlarının ifadesiyle milyonlarca, miyarlarca yıldır yörüngesinden çıkmadan devam ettiği gibi biz de Rabbimizin, bütün insanlar için çizdiği “Sırat’ı Müstekıym”den ayrılmamaya dikkat edelim.
Bizim yörüngemizi Kur’an-i Kerim belirlemiş.
O yörüngeden, sapmadan nasıl gideceğimiz konusunda, örnek ve önderimizin Muhammed Aleyhisselam olduğunu Rabbimiz haber vermiştir.
Bu konuda Fatiha Süresi’nin tefsirini “Şifa Tefsiri”nden bir okumada fayda var.