Şu anda, dünyada iki yüzün üzerinde olan devletlerden yalnız Müslüman olanlar, yasalarını, ibadet olsun diye hem namazlarında hem namaz dışında okuyan tek toplulukturlar.
Onun içindir ki, birçok Kur’an ayeti ve hadis-i şerifler, halkımız arasında örf, âdet, gelenek olmuşturlar.
Onun içindir ki, Türkiye’de sayıları bir avuç kadar olan, bilinçli hareket eden ateist ve deistlerimizin bile hayatının yüzde 45-50’si İslam’a göredir.
Bunlar dikkat etsinler, günlük hayatta hoşlanmadıkları olayların tamamı Allah’ın egemenliğinden çıkıp insanın egemenliğine geçenlerin yaptıkları ve o egemenlerin çıkardıkları kanunlara göre yaşadıklarıdır.
Rabbimizin, Sevgili Peygamberimiz aracılığıyla bize öğrettiklerini hem öğrenme hem iman etme hem de onunla hayatımızı şekillendirme mecburiyeti var.
Çünkü biz, öğrettiklerinin kesinlikle doğru olduğuna inanıyoruz.
Çünkü Sevgili Peygamberimize öğreten de Allah celle celalühtür.
Adem aleyhisselama isimleri öğreten Allah celle celalüh.
Adem’in neslinde Allah’ın seçtiği bazı peygamberlere kitaplar indirerek neyi, nasıl ve niçin yapacağını öğreten yine Allah celle celalüh.
Son peygamber Muhammed aleyhisselama Kur’an’ı indiren, kaleme ve okumaya dikkat çeken yine Allah celle celalüh.
Rabbimiz, insanı değerlendirirken, O’nun çizdiği hudut/sınırlara dikkat ettiğimiz gibi, eşyayı değerlendirirken de ölçü ve tartıya dikkat emmemizi emreder.
Ölçü ve tartıların aleti zamana göre değişir ama hak ve haksızlık değişmez.
Benim çocukluğumda, köyümüzde şimdiki demirden kiloluk tartı demirleri yoktu.
Bir değneğin tam ortasına bağlanmış bir ev; o değneğin uçlarına takılmış iki terazi kefesi ve komşunun evinde duran bir taş.
Evde ekmek kalmayan komşuya gider, o taşı terazinin bir kefesine koyarlar, öbür kefesine de ekmekleri koyarlar, iki kefe dengeye geldiğinde alır gider ve geri getirdiğinde yine aynı şekilde tartarlardı.
Ölçüler için ağaçtan yapılmış “havayı”, “batman” adı verilen ölçü aletleri aynı aletle alınıp verildiğinden kandırma yoktu.
Şimdi gram, kilo, tonla tartılıyor, santim, metre, kilometre ile ölçülüyor.
Aziz Nesin’in son günlerinde kendisiyle yapılan bir röportaj, bir gazetede, tam sayfa, üç gün yayımlanmıştı.
“Allah’a inanır mısınız?” sorusuna, “Ben CGS’ye inanırım” demişti,
“CGS ne demek?” sorusuna, “Santimle ölçülemeyen, gramla tartılamayan, saniyeye sığmayan birinin yaratıp planladığına inanırım. Ben ameliyat olduğumda baldırımdan damar aldılar ve onu taktılar. CGS’ye sığmayan biri, Adem’i yaratırken bazı organların yedek parçasını da ona takıvermiş. İşte ben ona inanırım” anlamında bir cevap vermişti.
Peki, en iyi bildiğimiz gram, santim, saniye nedir diye hiç merak ettiniz mi?
“Kilogramın binde birine eşit değerdeki ağırlık ölçüsü birimi” diyebilirsiniz, doğrudur.
Ama o birim ne?
Cumhuriyet’ten önce ağırlık ölçüsü olarak okka, dirhem, dinar gibi isimler verilirken, Batı’ya yönümüzü çevirdiğimiz günden beri kilo, gram gibi kelimeleri kullanıyoruz.
Dirhem, dinar gibi ölçü birimlerinin en küçük birimi arpa danesi iken, gram, kilogramın binde birine eşit değerdeki ağırlık ölçüsü birimi.
Dünyaca kabul edilen kütle birimi kilogram, Fransa’nın başşehri Paris’teki Milletlerarası Ağırlıklar ve Ölçüler Bürosu’nda bulunan iridyum platinden yapılmış silindir şeklindeki cisim imiş.
Bunun binde birine ise gram denir.
Sabit bir kütle kabul edilmeden önce gram, +4°C’de 1 cm 3 saf suyun kütlesi olarak tarif edilirmiş.
Önce saf su damlası, sonra iridyum platin esas alınmış ve bu esasa göre kütle korunmaya devam ediyormuş.
Santim ve saniyede yine belirlenmiş ve korunmakta olan bir zaman birimi vardır.
Parmak, karış, ayak, mil, fersah gibi ölçülerimiz zamanla kullanılmış.
Ayak ölçümüz halen İngilizcede ve hava yollarında, milimiz deniz yollarında ve karada kullanılmaya devam ediyor.
Aletler zamanla değişir ama haklar ve hakikatler değişmez.
Arpa yerine su damlasını, platin parçasını esas almamızda sakınca yoktur ama bir kiloluk demirin içini oyup haksızlık yapmak taşla tartarken de, platinle tartarken de yanlıştır.
Zaman gelir, ilk bakışta gram, santim ve saniyesini tahmin etme (kelimelerini bilmesek de) her insanın fıtratında vardır ve değişkendir.
Bir gün gelir, saniyenin altmışta birini, gramın binde birini, santimin yüzde birini ölçecek ve tartacak “Fazlü Rab” teknolojisine ulaşılırsa, (Neml süresi ayet 27/40) arpadan, su damlasından vazgeçildiği gibi, platinden de vazgeçilir.
İnsanın insanla, insanın tabiatla, insanın Rabbiyle olan ilişkilerinde haddi/hududu aşmamaları gerektiği konusunda Kur’an-ı Kerim’de altı defa:
“…Bunlar Allah'ın sınırlarıdır. O sınırları geçmeyin. Kim Allah'ın sınırlarını geçerse onlar zalimlerin ta kendileridir” geçer. (Bakara 187, 229, 230, Nisa 13, Mücadele 4, Talak 1)